"Bunun iyi bir fikir olduğuna emin miyiz?"
Bay M, akşam üzeri evime gelip beni bir yere götürmek istediğini söylemiş ve apar topar evden çıkarmıştı. İşte şimdi buradaydık, bir uçurumun kenarında.
"Evet, gel hadi." Havadaki bileğimden tutup beni uzandığı çimlere doğru çekti. Yavaşça yanına uzandım.
Hayranlıkla karanlık fakat ışıltılı gökyüzünü izledim. Yıldızlara milyonlarca kez teşekkür ettim, onları görmemize izin verdikleri için.
"Biraz araştırma yaptım," Dalgın sesiyle kafamı yıldızlardan daha parlak gözlerine çevirdim. "Dünya hakkında."
"Cidden mi?"
"Evet, hep siz mi bir şeyler öğreteceksiniz hanımefendi." Sitem ediyordu.
"Dinliyorum beyefendi, öğretin bana bildiklerinizi." Tebessüm ettim.
Kafasını gökyüzüne çevirdi. "Araştırmalarıma göre dünyadakiler yıldızları göremiyormuş, ne kadar üzücü değil mi?"
"A-a gerçekten mi, onlarında gökyüzü var sanıyordum oysaki."
"Elbette gökyüzü var ama kirli." Kalpleri gibi.
"Bu denli sonsuz bir güzelliği nasıl kirletmiş olabilirler, aklım almıyor."
"Eskiden başlamış her şey. Çok katlı binalar yapmışlar ilk önce, yeryüzünden ne kadar uzaklaşırlarsa o kadar mutlu olacaklarını sanmışlar. O binalara kocaman ışıklar takmışlar. Aşağıdakilere mutlu olduklarını kanıtlamak istercesine parlakmış ışıkları. Fakat gökyüzünü hiç düşünmemişler. Zamanla kör olmuş yıldızlar, ışıklar onlardan daha fazlaymış ve kimse onların parlaması için ışıkları kapatmamış."
Derin bir nefes aldı ve devam etti. Dikkatle onu dinliyordum, kalbime bir acı saplanıyordu her kelimede. Kör olan insanlardı, yıldızların suçu yoktu.
"Fabrikalar açmışlar daha sonra, üretmek para demekmiş ve para mutluluk getirirmiş. Öyle sanmışlar. Bir çok işçi almışlar ve binlerce şey üretmişler; mobilyalar, yiyecekler, boyalar... Mobilyaları ve yiyecekleri satışa sunmuşlar. Halkın ürettiklerini, halka satmışlar. Ve halkın gözlerini boyamışlar o boyalarla. Bu yüzden kimse görmemiş fabrikanın çatısından çıkan dumanları. Kirli dumanlar yükselmiş gökyüzüne ve yıldızlar zehirlenmiş. Artık parlak değillermiş, kirlenmişler. Hiçbir yağmur temizleyemezmiş onları. Küsmüşler yeryüzüne."
"Peki insanlar, onlar nasıl yaşayabilmişler yıldızlar olmadan?"
"Uzun süre sonra farketmişler yıldızların yokluğunu. Ama çok geç kalmışlar bunun için. Onlarda çözümü kendi yıldızlarını yaratmakta bulmuşlar ve milyonlarca ışık üretmişler. Yeryüzünü ve gökyüzünü donatmışlar ışıklarla. Her yer doluymuş artık. Her sokak, her cadde. Işık, ışık ve daha çok ışık. Zamanla onların yıldız olduğuna inandırmışlar kendilerini, göz göre göre kandırmışlar kendilerini. Oysa gerçek yıldızlar çok uzakta değilmiş, tüm ışıkları kapatsalar ve başlarını kaldırsalar göreceklermiş asıl güzelliği. Evet, belki ışıklar kadar parlak olmazlar ama en azından sonsuz olur yıldızlar."
Bay M sözlerini tükettikten sonra aramıza bir sessizlik girdi. İkimizde düşünüyorduk. Başımı yavaşça ona çevirdim, yüzünü izledim.
"Bir gün bizim yıldızlarımızda kaybolur mu?" Sesimde saf bir merak vardı.
Başını tıpkı benim gibi yana çevirdi, göz göze geldik. Büyülü bir andı. "Bilmiyorum, her an her şey olabilir. Ama eğer bir gün öyle bir şey olursa..." Elini yavaşça yüzüme uzattı ve parmak uçlarıyla yanağımı okşadı. "Benim yıldızım her zaman yanımda."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ölümün kütüphanesi | kısa hikâye
Truyện Ngắnyaşam ve ölüm iki yakın arkadaştır, yaşam ölüme sayısız kitap hediye eder ve ölüm onları sonsuza dek saklar. instagram-twitter: @nerossable