VIII-Final

505 104 195
                                    

"Bana şans dile olur mu, küçük dostum?" Kucağımdaki tüy yumağı kediyi son kez okşayıp yere bıraktım ve masanın üzerindeki şarap şişesini alıp ayaklandım. Siyah topuklu ayakkabılarımı ayağıma geçirdiğim sırada aynadaki yansımamı süzdüm kısaca. Kahküllü kısa saçlarım, kırmızı rujlu dudaklarım ve siyah dar elbisemle oldukça kadınsı gözüküyordum. Aynada kendime gülümsedim ve evden çıktım. Hava kararmıştı çoktan.

Bay M'nin evine gidiyordum. O yıldızlı geceden sonra görüşmemiştik. Bu sırada düşünmek için bayağı bir zamanım olmuştu. Onunla uzun süredir arkadaştık ve ona olan hislerimi gözden geçirince bunun arkadaşlıktan daha fazlası olduğunu farketmiştim. İkimizde yetişkin ve yalnızdık, arkadaşlığımızı başka bir boyuta taşımamız ikimiz içinde sorun teşkil etmezdi. Ben o boyutu istiyordum, onun isteyip istemediği ise bu gece belli olacaktı.

Düştüğüm düşünce çukurunda cebelleşirken Bay M'nin evinin önüne kadar gelmiştim. Derin bir nefes aldım ve zile bastım. Adım sesleri gittikçe yaklaşıyordu, kalbim adım sesleriyle aynı oranda hızlanıyordu. Kapı açıldı, kalbim durdu.

"Bayan V," Kaşları çatıldı. "Sizin burada ne işiniz var?" Beni baştan aşağı süzdü, tenimi deldi bakışları. "Hem de bu hâlde?"

"Şarap içmek istemiştim," dedim elimdeki şişeyi kaldırarak. "Yani birlikte içeriz diye düşünmüştüm. Rahatsız ettiysem gideyim."

"Hayır tabiki, beklemiyordum sadece. Lütfen geç içeri." İçeri girdim ve kütüphane olarak kullandığı odaya yöneldim. O da iki şarap kadehi almış peşimden geliyordu.

Odanın sonundaki, bir duvarı kaplayan, kütüphaneye ilerledim ve raflardaki kitapları inceledim. Bir çoğu benim verdiğim kitaplardı. Aralarında biyografi kitaplarıda vardı, onları ilk defa görüyordum. Ama yazarlarının Tanrı olduğu anlaşılıyordu kapaklarından. Sırayla isimlerini okudum; Mustafa Kemal Atatürk, Neslican Tay, Özgecan Aslan, George Floyd...

O sırada Bay M'nin yanımdaki varlığına döndüm ve uzattığı kadehi kavradım. Kadehimden birkaç yudum aldım ve erkeksi yüzünü inceledim. Kemikli çenesi, dolgun dudakları, biçimli burnu... Çok ünlü bir ressamın en güzel tablosu gibiydi. Bakışlarım en son bakışlarında takılı kaldığında aramızdaki çekimi hissettim. Hep farkındaydım ama bu gece daha fazlaydı sanki, şarabın etkisinden olmalıydı.

Yavaşça elini kaldırdı ve saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Titreyen parmakları yanağımı okşadı, yanağımdan boynuma düştü ve geri çekti birden elini. Ateşe dokunmuş gibiydi, belki de yanan kalbimdi.

Elindeki kadehi kafasına dikti ve tek yudumda bitirdi şarabı. Masadaki şarap şişesini alıp tekrar doldurdu ve onu da dikti kafasına. Üçüncü kadehi dolduracağı sırada şişeyi elinden aldım. "Daha fazla içme."

Kadehi masaya bıraktı ve sıkıntılı bir nefes aldı. "Çok zor." dedi. İlk defa bu kadar güçsüz çıkmıştı sesi. "Zor olan ne?"

"Yanıbaşımda çok güzelsin ama ben uzak durmak zorundayım, çünkü biz arkadaşız." Kaldırdı kafasını ve baktı bana. "Kaçıyordum senden, neden geldin ki şimdi?"

"Bunun için geldim, uzak durmak zorunda değilsin. Bunu söylemek için geldim."

Yanına yaklaştım ve kafamı yavaşça kaldırdım. dudaklarının üstündeyken dudaklarım, fısıldadım. "Bunu yapmak için geldim." Ve öptüm onu, gök gürledi.

İlk başta donakalsada bir anda kendine geldi ve sertçe karşılık vermeye başladı. Aceleciydi öpüşleri, yılların acısını çıkartmak ister gibiydi. Belimden sertçe kavradı ve yerlerimizi değiştirip masaya oturttu. Bacaklarımı beline doladım ve zevkle inledim. Dudaklarımın üzerinde gülümsedi.

Odadaki açık camdan yağmurun sesi duyuluyordu, gökyüzü sanki bize karşıydı. Biz ise ona inat karışıyorduk.

"Şarap gibisiniz, Bayan La Vie. Yıllandıkça güzelleşiyorsunuz." Gülümsedim. Gülüşümden öptü.

"Bu şarabın biraz daha tadına bakmak istemez misiniz, Bay Mort?" Gözleri şehvetle kısıldı. Elleri kalçalarımı kavradı, yer sallandı.

Beni kucağına alıp yatak odasına taşıdı. Yatağa bıraktı ve tekrar öpüşmeye başladık. Daha fazlasını istiyorduk, öyle de yaptık. Çok geçmeden kıyafetlerimiz yeri boylamıştı bile.

Seviştik. Yer yarıldı. Gök yedi kat yırtıldı. Denizler taştı. Kuşlar kaçtı. Dağlar yerle bir oldu. Tüm insanlık bir kütüphaneye hapsoldu. Ve biz seviştik, bir kitapta yaşayana, Tanrı'nın kalemi bize de bulaşana dek.

*

tanrı bir yazar,
insan bir kitap,
bu şehir kalem,
sen; bir şiir.

*

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 02, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ölümün kütüphanesi | kısa hikâyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin