Vaktin Getirdikleri {3. Bölüm}

240 15 12
                                    

O şatafatlı gece tüm şaşaasını geride bırakarak son bulmuştu. Herkes evlerine kapalı kapılar ardındaki fısıltılarıyla dağılmıştı. Fakat Ankara kulisi Yegâh ailesinin yarattığı sansasyonel sonla çalkalanıyordu.
Yegâh köşkündeyse durum tam tersiydi. Eve geldikleri andan beri Fatin Reşat'ın ağzını bıçak açmamıştı. Gördükleri ve duyduklarıyla şaşkına dönen Fatin Reşat, herkese fırtına öncesi sessizliği yaşatıyordu.
Bu sükuneti alaşağı eden Leyla oldu.

"İyi misin diye de mi sormayacaksın? diyerek Fatin'e acı bir serzenişte bulundu. Fakat bir cevap dahi alamadı.

Fatin sağ elini çenesinin altına dayamış bir şekilde koltuğuna oturmuş, kafasında dönüp duran düşünceleri dağıtmaya çalışır gibi gergin bir halde bakışlarını tek bir yöne sabitleyerek oturuyordu. Yavaşça ayağa kalkıp pencerenin hemen yanındaki ahşap oymalı vitrinin önüne gelerek eline bir kadeh aldı. Viski şişesinin kapağını açıp acı alkol kokusunu içine çekti ve elindeki kristal boş kadehe usul usul doldurmaya başladı. Onun bu sessizliği Leyla'yı korkutmaya başlamış, daha da hırçın bir kadına çevirmişti.

"Az önce..." diye başlayan cümlesini duyduğu öfkeli ses kesti.

"Sus!"

Fatin elindeki kadehi tek nefeste bitirmiş bir ikincisini daha dolduruyordu.
Leyla, Fatin'in bu tavrından ne kadar korksa da bu korku onu daha da kamçılıyor ve öfkelendiriyordu.

"Meseleleri susarak çözemeyiz Reşat Bey!"

Fatin eve geldiklerinden beri ilk defa yüzünü Leyla'ya çevirdi. Çünkü sadece, ona kızgın olduğu anlarda bu adı tek başına kullanırdı.

"Reşat ha... Reşat Bey!" deyip viskisinden son yudumunu aldı.

Leyla, Fatin'in elindeki kadehi sertçe alıp karşısındaki duvara sinirle fırlatıverdi. Salondaki tek evlilik fotoğrafları yere düşüp tuzla buz olmuştu. Her şeyin başlangıcı olan bu fotoğrafın akıbetinin, sonun bir başlangıcı olacağını nereden bilebilirlerdi ki... Aralarındaki bağ gittikçe açılıyor, sevgileri azaldıkça birbirlerine olan saygıları da yitip gidiyordu.
Fatin öfkeden gözü dönmüş bir halde Leyla'yı kolundan kavradı.

"Oyun mu oynuyorsun benimle?! deyip bir an duraksadı.
"Elbette oyun oynuyorsun! Bu yaptıklarının başka izahı mı var?"

Leyla gözlerindeki korkuyla Fatin'e baktı.
"Rica ederim bırak beni... Bırak kolumu ne olur..."

"Ne işin vardı o adamla dışarılarda? Kuytu köşelerde buluşup birbirinize aşk dolu cümleler mi kuruyorsunuz yoksa?"

"Fatin seni ne çok sevdiğimi biliyorsun. Ne aşkı?"

"Bir de adamın kucağına bayılıyorsun... Sahi iyi misin Leyla? Bir yerin acıyor mu? Seni düşmeden tutuvermiştir umarım! Neticede gözü gibi sakındığı bir kadınsın!"

"Yapma böyle yalvarırım. Yapma Fatin..."

Leyla, bir yandan Fatin'in sıkı sıkıya tuttuğu kolunu kurtarmaya çalışıyor bir yandan da gözlerindeki yaşlara mâni olmak için kendini toparlama çabası içinde, acıdan bütün benliğiyle savruluyordu.

"Nezaketen dans ricasını kabul ettim. Lâkin görüyorum ki hata etmişim. Sen bulduğun ilk fırsatta yine gideceksin ama eminim!"

"Gidecek olan ben miyim, sen misin? Yıllardır görüyorum Fatin, hissediyorum. Bir kez olsun gözlerime aşkla baktın mı? Hayır! Benim sana baktığım gibi baktın mı? Hayır! Çünkü ben senin için sadece Reis-i Cumhur Hazretleri'nin kızıydım. Hâlâ daha öyleyim. Hiç geçmeyecek bir hastalık misali bu his... Sorun benim babamın kızı olmam mı? Nedir seni bana bu denli uzakta tutan şey..?"

•𝓡𝓘̇𝓝𝓓𝓛𝓔𝓡𝓘̇𝓝 𝓐𝓚𝓢̧𝓐𝓜𝓘• Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin