=Öptü, öptüm.=

674 63 40
                                    

Koşar adım vardım yan eve. Yüreğim bir kelebek misali çırpıyordu ve korkarım ki aceleci adımlarım değildi sebebi. Üzerinden yıllar bile geçse, Irene'e giden yollardan yürümek kalbimde hep aynı heyecanı yaratıyordu. Tıpkı, derin bir suya dalmadan önce nefesimi tutmayı unutmuşum gibi bir histi. Kıyıya varana dek öldüğümü düşünürdüm. Sonra hayat ile karşılaşırdım. Hayat, Irene oluyordu. Benim yaşam tanrıçam.

Zili çaldım. Tanıdık melodi kulağıma doldu. Kendimi durdurmak istedim ama yapamadım. Görünmez ipler dudaklarımın kenarlarından gerildi. Eğri bir gülümseme kondu yüzüme. Biraz buruktu tabii. Tozlu ve tanıdık çocukluğumu bana anımsatan ufak detayların verdiği his buydu işte. Güvende tutan bir tanınmışlık ile beraber, ciğerleri yakan bir geride kalınmışlık.

Kapı birden aralandı. Açanın kim olduğuna bakmaya fırsatım dahi olmadan naif bir dokunuş sardı bileğimi. Aniden içeri çekildim. Kapanan kapıya ait sert ses kulağıma ilişip beni irkiltirken sıcak bir çift kol belime sarıldı. Ufak bir şaşırtı nidası kaçtı dudaklarımdan. Irene'in sarılışı güçlendi. Bir bütün haline gelene dek ona çekildim. Ani bir kucaklaşmanın parçalarını taşıyor olsamda bende onun ince beline doladım kollarımı. Kapının ardında sarıldık. Yüreğim sırılsıklam.

"Hoşgeldin, kelebek." Diye fısıldadı kulağıma doğru. Sol yanım yeni bir çağrılışın verdiği yeni bir hisle doldu taştı. Yıllardır yellerin estiği kalbimin boş duvarları ısındı. Gülümserken buldum kendimi. Irene benden birkaç santim uzaklaştı. Gülümsüyordu. Yine çok güzeldi. Güzel olan her şeye anlam katmaya hayatı üzerine and içmiş gibi, bu kezde çok güzeldi. İşaret parmağı uzanıp tişörtümün boyun kısmını usulca omzuma doğru çekti. Omzum ve boynum arasından kayan yumuşak kumaşın, kendisi için oluşturduğu boş yere kuru bir öpücük kondurdu. Ruhumu öptüğünü hissettim. Ruhumdan öper gibi öptü çünkü.

Severdim ruhtan öpülmeleri. Irene olduğunda, doyamazdım ruhtan öptürmelere.

"Günaydın." Dedim karşılık olarak. Sonuna ekleyecek fiyakalı bir sözcük aradım. Zihnimin ücra köşelerinde derin derin aradım onun isminin yerini tutabilecek güzel sözcükleri. Doğayı, uzayı, anıları, insanları, mitolojileri serdim önüme. Düşündüm. Onun yerine kondurmalık süslü bir kelime bulmak çok zordu. Adil olmayan biriydi. Terazide, karşısına neyi, kimi koyarsam koyayım yine üstte o kalıyordu.

Düşünceli halimi anlamış olmalı ki uzanıp tekrar öptü. Bu sefer kulağımın bir parmak altından. İçim gitti. "Adımla seslen." Diye fısıldadı yumuşak deriye doğru. Nefesi sıcacıktı. Beline daha sıkı tutundum. Bilirsiniz, olası bir düşme vakası. Fiziksel anlamda. "Sana yakıştığım kadar kimseye yakışmıyorum." Diye devam etti. Öptüğü yere yeni bir buse kondurdu. Ruhumu emdiğini düşündüm yalnızca bir anlığına. "Kendimi, yalnızca sen seslendiğinde duyabiliyorum. İsmimi söyle, beni adımla çağır." Dudaklarını yaladı fısıltılarının ardından. Dili tenime deydi. Kıyamet.

"Irene." Dedim. Bir elim boynuna çıktı. Ense kısmında kalan ufak saçları sevdim. Yumuşak tutamlardan hayat bulaştı parmak uçlarıma. Mor oldum. Kalbim ağzımda atıyordu. Sesim titremesin diye kendimden çaldım. Yine de titredi. Bedenim zangır zangırdı sıcak dudakları altında. "Irene." Dedim yine. Yutkundum. Nefes alamıyordum. "Irene, Irene, Irene." Onu çağırmak için doğmuş gibi, seslendikçe ona karışıyormuşum gibi. Tam da istediği gibi. İsmiyle çağırdım onu. Kendini duysun diye, benden duysun diye. "Irene." Dedim. Nefesim kesilene dek fısıldayabilirdim eğer o isterse. "Irene."

Derin bir soluma sesi işittim. Burnunu, boynuma dayamıştı. Kokumu içine çekiyordu. Kanım çekildi. Beni soluyordu. İçi benimle doluydu. "Sana aşığım, senin için yanıyorum. Bunu biliyorsun değil mi, kelebek?" Diye fısıldadı. Sesinden akan gerçeklik beni hayata döndürdü. Gözlerim irileşti. Nefesim boğazıma kaçtı. İlk duyuşumdu. Bana karşı hislerini kelimelere ilk taşıyışı, ilk ilan-ı aşkı, kalbini ilk duyuşumdu. Hayatım boyunca duymayı beklediğim çağrının sesli dışa vuruşu buydu.

Juliet'in Kırık Kalbi|| SeulreneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin