=Birinden Gitmek Kolay mı?=

624 57 34
                                    

Ağustos ayını severdim. Bu ay, yalnızca yazın bitişi için gelmiyordu çünkü. Beraberinde sevdiğim birçok meyveyi de beraberinde getiriyordu. Örneğin, incir.

Üstelik incir yalnızca benim değil, kasabamızın favorisiydi incir. Konumuz ve incirin ne alakası olduğu fikri kafanızı bir miktar karıştırmış olmalı. Açıklamama izin verin. Kasabamız incir ağaçlarından oluşan tonlarca araziye sahipti. İncirlerin tomurcuklanması tüm kasaba halkına Ağustos'un gelişini müjdelerdi. Bu yüzden Ağustos ayının ikinci haftasında hep incir festivallerimiz olurdu. Bir nevi o senenin bereketli hasadını kutluyorduk.

Bunun hikayeyle ilgili kısmı ise şuydu. Festivallere üzerinizde bir kostüm olmadan gidemezdiniz. Kasabamızın cadılar bayramı sayılırdı bu festival ve halk olarak çok severdik. Hele ki benim dostlarım. Her sene bunun için bir araya gelir, kostüm planları yapar ve beraber hazırlanırdık.

Çiftler genellikle uyumlu giyinirdi. Topluca bir arkadaş grubu halinde gittiğimiz festivalde, zaman geçtikçe çiftler farklı yönlere ayrıldığı için bekar bireyler olarak tek tük kalırdık. Bu yüzden bugüne dek festivallerimin neredeyse hepsini o sene bekar olan arkadaşlarımla geçirdim. O arkadaşlarım genelde tek kişi olurdu. O kişi de Jaebum olurdu. Beraber festival alanını gezer, kurulan oyun standlarından oyuncaklar kazanmaya çalışır, geri dönüşte ise yol boyu ağzımız ve ellerimiz yapış yapış olana dek incir yerdik.

İncir yerken temiz kalmak çok zordu. Bu tıpkı aşka bulaşmak gibiydi. Aşkı tattığınızda da mutlaka bir şekilde acıya bulanıyordunuz. Temiz kalmanız mümkün olmuyordu. Elinize yüzünüze bulaştırıyordunuz. Yine de o aromayı tatma isteğinden vazgeçemiyordunuz. Battıkça, aklınızda 'zaten daha ne kadar batabilirim ki.' fikri filizleniyordu. Bu yüzden daha da batıyordunuz.

Kaç yaşında olduğum fark etmeksizin, beni ağzı yüzü incir içinde bulan annem kapı onü ufakta olsa söylendiği için Jaebum ceplerinde hep saten mendiller taşırdı. Evimin olduğu sokağa vardık mı temizlenirdik hemen. Annemde yanaklarımızdan şefkatle öperek alırdı bizi içeri. Gül kurusu dudaklarından gurur dolu bir 'Aferin benim çocuklarıma' cümlesi sallanırdı. İkimizde annemim takdirini almak için bile temizlenirdik özene bezene.

Şimdi ise arkadaş grubumuz yine bizde toplanmıştı. Mutfakta, annemin yeni kaynattığı incir reçellerinin şekerli nahoş kokusu eşliğinde kostüm planlaması yapıyorduk. Sana yanında bir defter bile getirmişti üstelik. Herkesin tahmini kostümlerini çiziyordu. Ayrıca not alıyordu da, nedense kimse birbiri ile pişti olmak istemiyordu. Benim için fark etmezdi zaten.

"Siz ne olacaksınız peki?"

Chanyeol, koca elleriyle kavanozların kapaklarını kapatırken sordu. Sooyoung'a doğrultmuştu soruyu. Kavanoz henüz soğumamıştı, annem daha iyi kapanmaları için kapaklarını da kaynatmıştı ve Chanyeol çıplak elle sıkıyordu onları. Onu izlerken benim bile canım gidiyordu ama Chanyeol uzun ve kemikli parmakları ile kavradığı kapağı son derece kolay şekilde kapatıyordu. Acı eşiğinin yüksek olduğunu düşünmeyi seçtim. Garip arkadaşlarım vardı. Bende pek normal sayılmazdım gerçi.

"Dohwan bu sene de papaz olmak istemiyor. Vampir olmayı teklif etti. Çok yaratıcı bir fikir sahiden. Tüm festival vampir dolu olacak zaten."

Sooyoung gözlerini devirdi. Elindeki kayısıyı ikiye bölüp bir yarısını ağzıma verdiğinde gülümseyip yemiştim. Arkadaş grubumdaki tüm çiftleri severdim ama Sooyoung ve Dohwan'ı fazlasıyla yakıştırıyordum. Kafa yapıları çoğu zaman asla uymaz ve ayrı düşerdi ama bir şekilde hep ayakta kalmışlardı. Neredeyse beş senedir beraberlerdi, her gün çeşitli nedenlerle kavga ediyorlardı ancak asla küs kalamıyorlardı. Günün sonunda hep sarılarak uyuyor, öpüşüp kokuşuyorlardı.

Juliet'in Kırık Kalbi|| SeulreneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin