=Niye soyunuyorsun milletin içinde?=

846 75 168
                                    

Yazarken ekrana çok yakından baktığım için miyop'um tetikledi ve bölüm sonuna kadar baş ağrısından öldüm :(

Yanlış anlamayın dilenci değilim ama azıcık yorum okuyup keyiflensem fena olmazdı :( ♡

'''

Irene ve ben güneş batana dek arka bahçede oturduk. Bana diğer dövmelerini de gösterdi. Kusursuz tenini, anlamlı sembollerle süslemeyi seviyordu. Ayak bileğindeki ufak kelebek dövmesini anlattı. Bunun özgürlüğü temsil ettiğini söyledi. Ayak bileğine yaptırmasının sebebi ise şuydu, Irene ayakları hareket edebildiği her saniye özgürce koşmak istiyordu. Bu onun için ufak bir hatırlatmaymış. Hayatta olduğum sürece koşabilirim, ruhumda bir kelebek var.

Sol omzunun arkasında ufak bir satürn dövmesi vardı. Irene minimal şeyleri daha çok seviyordu. Bu dövme ona sonsuzluğu anlatıyormuş. Uzay, sonsuzdu. Irene ise yalnızca belirli bir ömrü olan bir faniydi. Fani olmak istemiyordu. Bu yüzden sonsuzluğu resmettirmişti omuzlarına. Bu dövmeyi anlatırken suratıma doğru 'seninle sonsuz olacağız.' diye fısıldadığında kendime, bulduğum ilk fırsatta ona arkadan sarılıp minik satürnü öpeceğime dair bir söz verdim.

Irene birkaç dövmesi daha olduğunu ama onları göstermeyeceğini söyledi. Hazır olduğumda hepsini benim keşfetmemi istediğini söylediğinde tüm gece şahidim olsunki ölüyordum. Irene ise gayet ciddiydi. İçten içe beni bitirmeyi amaçladığı fikri cazip geldi o an. Ben bir doğal afettim ama yine de bütün bunlara rağmen, Irene benim sonum olacaktı.

Şimdi ise sırt sırta vermiş şekilde oturuyorduk. Kafasını benim omzuma dayadı. Bende onun omzuna yattım. Bahçenin orta yerinde, iki sıcak yürek sırt sırta vermiştik işte. Tepemizdeki yıldızların merakla bizi izliyordu. Ay ise bizi duyabilmek için çok uzaktı. Bileğimde, ağabeyimin kendi elleriyle yaptığı iki tane rengarenk boncuk bileklik vardı. Hoseok bunlardan hep yapıyor ve aralarına ufak semboller koyuyordu. Bu kadar ufak bir kasabada bu kadar çeşitli boncuğa nasıl ulaştığı hepimiz için bir sırdı ama sevmiştim. Birinde güneş, diğerinde ise ay vardı. Güneş beni temsil ediyordu. Ay ise hep onundu zaten.

Elimi kaldırdığımda ses çıkarıyorlardı ve bu çok hoşuma gidiyordu. Bu yüzden uzanıp Irene'in zayıf bileğini kavradım. Omzumdaki başını usulca yana çevirdi. Ne yaptığımı izliyordu, kalbim yerinde oynamaya başlarken birini onun bileğine taktım. Onunda hoşuna giderdi belki. Irene hala bileğini tutan elimin altındaki elini biraz kaydırıp parmaklarımı tuttu. Baş parmağı benimkilerin üzerinden bir yıldız gibi kaydığında ve parmaklarımı okşamaya başladığında gülümsedim. Hoşuna gitmişti işte.

"Hatırlıyor musun?" diye başladı cümlesine. Beni görmedi ama dikkat kesildim. "Bir keresinde bana bir hikaye anlatmıştın." İşaret parmağının ucuyla bilekliğimin ucundaki tahtadan oyulmuş güneş şeklindeki boncuğu okşadı. Derin bir nefes verdi. Ben ise kafamı hafifçe yana çevirdi. Yüzünü izlemek istiyordum. Bu yüzden yan döndüm. Şimdi omzum omzuna yaslanıyordu. Kafamı usulca kaldırıp ona baktım.

"Bir defasında bana, aynı yerde benleri olan insanların ruh eşleri olduğuna dair bir inançtan bahsetmiştin." Dediğinde başımı onu onaylar biçimde salladım. Yüzüm aklıma dolan anılar ile aydınlandı. Hatırlıyordu. Bu, ona neredeyse on yıl önce anlattığım bir şeydi ama hala hatırlıyordu işte.

Hoseok, biz küçükken uyuyamadığı her gece benim odama kaçardı. Benim ufacık yatağıma beraber sığmaya çalışırdık. Bu durumdan asla memnun olmayan ben, onu itip yere düşürmeye çalışırdım, Hoseok ise gördüğü gerçek üstü korkunç kabuslardan bahsederdi. Böylece ondan daha küçük olan bende korkardım ve benimde uyumak için ona ihtiyacım olurdu. Onu itemezdim. Hoseok çocukluğundan beri nitelikli bir dolandırıcıydı.

Juliet'in Kırık Kalbi|| SeulreneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin