🌠
"Biraz inip hava alsak harika olur. Başım şişti benim." İsyan eden Mina'nın sesiyle gözlerimi araladım.
Mark şişmiş gözlerini açmakta zorlanır gibi gözlerini kırptı. "Ilerde duralım mı? Kimse yok gibi zaten. Hyunjin geçsin şoför koltuğuna bence, ben alışamadım buna."
"Süremiyorum demiyor da..." homurdanarak doğruldu yattığı yerden Hyunjin.
Biraz ileride kısa bir bitki örtüsüne sahip büyük bir ova vardı, fıskiyeler çalışıyordu, toprakta bir şey ekili olmalıydı ancak çıkaramamıştım.
Karavanın yolun kıyısına park ettikten sonra dışarı çıkınca bütün vücudumun uyuşmuş olduğunu fark ettim, saatlerdir hiç durmadan ilerlemiştik. "Bunlar ne bitkisi ya?" Mark dibimde bitip ellerini beline yerleştirince ona gülmeden edemedim.
"Ne bileyim ben?" Homurdanarak ilerledim.
"Ne kaçıyorsun yaa..." arkamdan söylenen Mark'a karşılık omuz silktim sadece.
Gidip ayak bileklerime uzanan bitkilerin içine daldım. Belli bir sırayla ve düzen içinde ekilmişti. Fıskiyeye yaklaşmadan uzakta durup öylece incelemeye başladım. Henüz meyve falan vermemişti bitkiler.
"Neye benziyorlar?" Mark yanıma gelince arkama göz atıp Mina ve Hyunjin'e baktım. Mina kafasını kaldırmış gökyüzüne bakıyordu, şaşkın bir yüz ifadesi vardı. Hyunjin de elini gözlerine siper etmiş uzaklara bakıyordu.
"Anlamadım ben de." Diye yanıtladım onu önüme dönerek.
"Konuşalım mı?" Ağzının içinde geveleyerek sordu. Gözlerimi ona çevirdim, kaçırıp durduğu gözlerine.
"Ne karın ağrın var yine?" Diye sordum onu süzerken.
"Yoo. Bir karın ağrısı değil." Elleri belince bir sağına bir soluna dönüyordu ayakta.
"Çişin varsa bakmıyorum Mark."
Kaşlarını çatarak bana baktı. "Ne çişi be? Çişim yok benim. Nereden geliyor böyle şeyler aklına anlamıyorum Renee yani-".
"Uzatma."
Dudaklarını birbirine bastırıp kafasını eğdi. "Evet biraz izin verebilir misin?"
Gülmemek için dudaklarımı ısırıp zorlukla, "Pekâlâ." Diye konuşarak yanından ayrıldım.
Hyunjin bana tuhaf tuhaf bakarken, "Ne oldu?" Diye sorunca kıkırdadım.
"Mark'ın yanına git." Dedim.
Anlamamış gibi bir yüz ifadesi takınsa da Mark'ın yanına doğru ilerlemeye başladı.
"Hava cehennem gibi Renee. Şimdi eriyip yola yapışacağım."
"Mina gelsene bir şuraya." Mina'nın kolundan tutup onu karavanın diğer tarafına götürdüm.
"Ne oldu ya?"
"Oğlanların çişleri gelmiş."
"Ne?" Genzinden tuhaf bir ses çıkarıp gülmeye başladı. Bunu yapınca ben de kendimi daha fazla tutamadan gülmeye başladım. "Ciddi misin?"
"Evet." Dedim. "Biraz rahat bıraksak iyi olabilir."
Omuzları sarsılarak gülmeye devam etti. "Bunu duymak istemezdim." Yüzünü buruşturdu.
"Ben de. Ama temel ihtiyaç işte."
"Bizim gelirse ne yapacağız. Şu an yok ama..."
Dudak büktüm. "Bilmem. O zamana bir benzin istasyonu falan buluruz herhalde. Erkek değiliz ki ortalığa işeyebilelim."
Mina omzuma bir tane geçirip kahkaha patlatırken Mark ve Hyunjin'in bağırışma seslerini duydum.
"Ne yapıyor onlar?"diye sorduğumda omuz silkip kaşlarını çatarak ön tarafa ilerledi.
Fıskiyelere birbirlerini ittirip durduklarını görünce onlar da bizi fark etmişlerdi. Hyunjin Mark'ın tişörtünün ucundan tutup fıskiyenin altına atarken Mark da Hyunjin'in beline sarılıp yere düşürmeye çalıştı.
"Su altında güreşi de ilk kez görüyorum."
"RENEE SAVE ME RENEE!"
"Mark!" Diye seslendim. "Hyunjin'e yeniliyorsun, inanamıyorum."
Hyunjin, Mark'ı rahat bırakıp; "Renee, aşk olsun. Beni hafife mi aldın az önce sen?" Dediğinde Mark koşarak uzaklaşmak isterken ayağı takıldı ve düştü.
Bıkkınca bir soluk verip yolun karşısına geçerek Mark'a ilerledim. Hala yüz üstü düşmüş kalkmıyordu. "Kalksana."
"Yardım et." Homurdandığında eğilip kollarından tuttum.
Önce dizlerinin üzerine doğruldu sonra da ayağa kalktı. Tişörtü de pantolonu da ıslanmış, çamura bulanmıştı. "Şimdi gerçekten fıskiyelere ihtiyacın var."
Omuz silkti.
Kolundan tutup onu peşimden sürükledim. "Bebek olma. Ben de geliyorum. Eğlenceli olacak."
"Ben de geliyorum!" Mina koşarak fıskiyelerin arasına daldığında Hyunjin ileri koştu:
"Benden uzak tutun bu manyağı!"
🌠final bölümüne kadar hazır her şey bölümlerin 30+ oy olmasini bekleyeceği🌠
ŞİMDİ OKUDUĞUN
French Kiss
Fanfiction"Herkes olduğu yere ait değildir. Bazen çıkıp araması gerekir. Bazılarının ait olduğu yer, zaman ve mekanın sabit olmadığı bir dünyadır. Ve bu dünyada deniz kenarları ve akşamüzerleri kutsaldır." 🌠 Babasıyla yaşamını sürdüren Renée Harbin, yaşadığı...