🌠
Lauv, Canada.
Tam 1 sene sonra.
"Evlenmek için harika bir gün."
Yerimden zorlukla doğrulup ona baktım. Bir kolunu kafasının altına koymuş rahat bir tavırla gülümserken hala yatıyordu. "Planlı bir evlilik için evet." Diye söylendim. "Her şey hazır. Mina baş nedime olunca hiçbir aksilik çıkmasın diye gece boyu uyumadı."
Elini uzatıp parmak uçlarımdan tuttu. "Biz de uyumayabilirdik."
"Mark..." isyan ederek ondan uzaklaşıp ayağa kalktım ve giysi dolabına ilerledim. "Bence bir an önce hazırlanıp çıkmalıyız. Yani, bilirsin. Mina kapıda bitmeden önce."
"Biraz vaktimiz olabilir." Huysuz bir tavırla homurdanırken dolaptan mavi bir jean ve beyaz tişört çıkarıp ona doğru fırlattım.
"Hadi. Görev ciddi. Evlenmeye. Marş marş, mihraba."
Yatakta yuvarlanırken güldü. "Görev ciddi..." beni tekrar ederken yataktan zorla kalkıp giyinmeye başladı.
Onu süzerken gözlerimi kıstım. "Mark. Evlenme hediyem ne olsun biliyor musun?"
"Hm?"
"Bir daha beyaz baksır giyme."
Kıkırdıyordu, ben ciddi durduğum için daha çok güldü.
Kendim için dolaptan siyah bir tayt ve uzun kollu düz aynı renk bir bluz çıkarıp giydim. Göğsüme uzanan saçlarımı ensemden özensizce topladım. Nasıl olsa Mina beni evirip çevirip başka bir hale sokacaktı.
"Resmi olarak gelinim olmana saatler var. Hala bekarken yapmak istediğin bir şey olmadığına emin misin Renee Harbin? Son kez Harbin'ken?"
"Aman Mark. Lee olduğumda değişen tek şey, ülkede sonsuza kadar seninle yaşayabilmek için bir vatandaşlığa sahip olmam olacak. Bence havaya girme." Ona dönüp baktım. Tişörtünün kafasına sokmaya çalışıyordu. "Daha kendi başına giyinemeyen bir çocuk sahibi oldum." Söylenerek yatağın üzerine çıktım ve dizlerimin üzerinde ilerleyerek kafasını düzelttim. "Tek başına işeyebildiğine seviniyorum bazen Mark Lee."
Tişörtü giyince kollarını belime sarıp beni gafil avladığında ellerimi göğsüne yerleştirip yüzüne baktım. Dudaklarındaki sinsi gülüş gözlerindeki masum parlak bakışlarla ters orantılıydı. "Wow..." diye mırıldandı derin, kalın sesiyle. "Benim gelinim olacağına inanamıyorum."
"Yüzüme bakamayan çocuğa bakın..." diye söylendim. "Ettiği laflara bak. Gözlerini bile kaçırmıyor. Ya da bu çok tuhaf deyip kahkahalara boğularak kaçmıyor. Sana ne oldu Mark?"
Omuz silkti. Yaklaşıp kulağımın hizasına bir şeffaf denecek kadar hafif bir öpücük kondurup beni rahat bıraktı. Oluşan boşlukla birlikte ben de geri çekildim.
Bizim için büyük bir dünya olan küçük apartman dairesinden çıkıp aşağı indik. Üst kat komşumuz Bayan Ginger her sabah yaptığı gibi balkondan insanları denetlemeye başlamadan önce çıkmak işimize gelmişti. Kaldırımda insanların arasında yürürken Mark'ın serçe parmağına tutunup adımlarına yetiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
French Kiss
Fanfiction"Herkes olduğu yere ait değildir. Bazen çıkıp araması gerekir. Bazılarının ait olduğu yer, zaman ve mekanın sabit olmadığı bir dünyadır. Ve bu dünyada deniz kenarları ve akşamüzerleri kutsaldır." 🌠 Babasıyla yaşamını sürdüren Renée Harbin, yaşadığı...