9- Vampir Avcısı

1.2K 66 0
                                    

Kendimi suyun altında düşündüm. Hemen karşımda da bir ayna... Gözlerimi açtığımda başta su bulanık görmeme neden olsa da aynada net görüntüme kavuştuğumu hayal ettim. Saçlarım ağır çekimdeycesine suyun esintisine kapıldı. Kulaklarıma dalga misali vuran su dışında hiçbir ses yoktu. Bu beni mutlu etti. Huzurdu. Yalnızlık... Sessizlik... Aynadaki yansımama gülümsedim, saçlarım dans ederken. Bakışlarım yüzümden vücuduma kayarken suyun renginin değiştiğini fark ettim. Huzur kayboldu. Kanlar içinde yüzdüm. Karşımdaki ayna paramparça oldu, içindeki yansımam yok oldu.

Gözlerimi önümdeki kitaptan kaldırıp başımı kitaplığa yasladım. Zihnime değişik hayaller süzülüyordu. Güzel hayaller kurmam gerekirken kendi kurgularımda dahi sonumu hazırlıyordum. Belki de sadece kendime garezim vardı.

Başımı iki yana sallayıp zihnimin içindekileri savuşturdum, bakışlarımı elimde tuttuğum kitaba indirdim. Önemli konularım vardı. Kendimden daha önemli konular... Vampirlerin gerçek dünyaları hakkında öğrenmem gereken bir sürü şey vardı ve bu kitapların bana yardımcı olmasını umut ediyordum. Harıl harıl kitap sayfalarını çevirirken kimi yazılar farklı dillerde yazılıydı. Bu yazıları okumayı bırak, anlamıyordum bile.

"Okumayı yeni yeni söken, heceleme yapan çocuklar gibi görünüyorsun."

Başımı kaldırdığımda ağır adımlarla bana yaklaşan çatık kaşlıyı görmemle yutkundum. Dense tüm vampirleri toplantı için bir araya toplamıştı. Ben de katılmak istediğimi söylediğimde teklifim kabul edilmemişti. Bu duruma en çok sevinen Edena olsa da istifimi bozmayıp ben de kendimi kütüphaneye kapatmıştım. "Toplantınız bitti sanırım," diye mırıldandım. Bakışlarımı kitaba eğdim. Uzaktan heceleme yapıyor gibi gözükmem normaldi. Dilinden anlamadığım yazıları okumasam da parmağımla cümlelerin üzerinden geçiyordum. "Bu yazılar çok saçma," dediğimde Royan karşıma oturup yerde benim gibi bağdaş kurdu.

"Anlamadığın yazıların neresi saçma?"

"Anlamadığım için saçma. Baksana değişik dilde yazılmış. Sen biliyor musun bu dili? Adı ne?" Kitabı ona çevirip kastettiğim yazıyı ona gösterdim. Gösterdiğim yere bakmadı bile. Gözleri yüzümdeydi. Yanaklarımın ısınmasıyla kitabı kucağıma çekip bakışlarımı ondan aldım. "Hepimizin anlayacağı ortak bir çeviri kullanabilirlerdi. Bu kitapları kim hazırladı? Hemen hemen dünyada kullanılan bir sürü dil kitapta çeviri olarak kullanılmışken neden Türkçe bir kelime bile yok? Haksızlık. Kızılderilice bile var. Şu anlamadığım dil Kızılderilice. Değil mi?" Bakışlarımı ona kaldırdım. İyice saçmalamıştım. Bana bu kadar derin bakarken daha da saçmalamam olasıydı. "Sen beni dinlemiyorsun," dedim düz bir sesle.

"Kütüphanede yalnızız. Sesin dışında kulaklarımı dolduran farklı bir ses yok. Gözlerim zaten üzerinde. Onları hesaba katmama gerek yok. Kızılderililer yazı kullanıyor mu? Bu konuda bir fikrim yok." Kaşları çatılmıştı. Hoş, zaten çatıktı. Ayrıca beni dinliyordu. Ve... Gözleri, kulakları her şeyi bendeydi.

"Bu konuda benim de bir fikrim yok," diye mırıldanıp bakışlarımı kitaba eğdim. Kucağımdaki kitabı çekip aldığında kaşlarım havalandı. Kitabı raftan indirdiğim diğer kitapların yanına bıraktı. Bunu yaparken kahveli bakışları bir an olsun üzerimden ayrılmadı.

"Bir dahakine buraya halı serdirtmem gerekecek." Söylediği şeyi idrak etmeye çalışırken sırtımı kitaplığa yaslayıp bacaklarımı karnıma çektim.

"Benim için mi?" diye sorduğumda dudaklarım çoktan kıvrılmıştı.

"Kendim için diyelim. Ne de olsa ben de kendimi yerde oturmuş buluyorum," dediğinde gözlerimi devirdim. Parmağımı diz kapağımda gezdirirken göz ucuyla bakışlarım ona kaydı. Sanki beni ilk defa görüyor gibi bakıyordu.

GECENİN BEŞİKLERİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin