3- Çatık

1.6K 86 72
                                    

''Seni çok özledik yavrum. Orada keyfin nasıl?''

Büyükannemin sesi telefonda bile hiç değişmiyordu. Yumuşacık, merhametli tonu çenemi titretse de sesimin titremesine izin vermedim. ''Ben de sizi çok özledim büyükanne. Kendi telefonumu burada kullanamıyorum, beni istediğin zaman buradan arayabilirsin.'' Bunu söylerken Dense'ye bakmıştım. Başıyla onaylayıp gülümsedi. Bu adamda özel denen bir kavram yoktu. Belki büyükannemle kadınsal bir şeyler konuşacaktım fakat başımda dikilmiş beni dinliyordu. Gerçi büyükannemle konuşabileceğim kadınsal konularım yoktu.

''Biliyorum canım, her şeyden haberim var. Orada mutlu musun, alışabildin mi yeni arkadaşlarına?''

Dense her şeyi büyükanneme yetiştiriyordu anladığım kadarıyla. Burada mutlu olmadığımı büyükanneme söylesem onu üzeceğimi biliyordum. Hatta az önce bir saldırıya uğradığımı bilse kalbine inerdi. O yüzden yalan söylemeliydim, onun için küçük ama benim için dağlar kadar büyük bir yalan olacaktı. Sesimin neşeli çıkmasını umarak, ''Burada gayet iyiyim büyükanne. Daha şimdiden bir arkadaş bile edindim. Yasun oradaysa telefonu verebilir misin, sesini duymak istiyorum,'' dedim. Yalanımı başarıyla söylemiştim. Dense kütüphanesindeki kitapları karıştırıyordu ama kulağının bende olduğuna emindim.

''Yasun uyuyor canım.'' Büyükannemin tereddütlü çıkan sesiyle yüz hatlarım gerildi. Saat sabahın dördüydü, Yasun'un uyuması normaldi fakat başka bir şey seziyordum. ''Yasun bana kızgın.'' Bunu soru olarak değil de direkt söylemiştim. Bir süre cevap gelmedi. Bu da söylediğim şeyi doğrulamıştı. Moralim daha da çöktü.

''Ona biraz zaman vermelisin hayatım. Haber vermeden gittiğin için sana biraz kırgın. Yumuşayıp en kısa zamanda seninle tekrar konuşacaktır.'' Büyükannemin sesi uykulu geliyordu. Onu daha fazla uykusundan etmek istemedim.

''Peki büyükanne. Şimdi kapatmak zorundayım. Ben seni tekrar arayacağım. Seni çok seviyorum. Yasun'a onu özlediğimi ve sevdiğimi söylemeyi unutma.'' Sesimin titrekliğiyle dudaklarımı sımsıkı birbirine bastırdım.

''Ben de seni çok seviyorum, kendine iyi bak güzel torunum," dedi ve telefonu kapattı. Ahizeyi kulağımdan çekip masanın üzerine bıraktım ve bakışlarımı Dense'ye çevirdim. Artık onu dinlemeye hazırdım. Dense kitapları yerine koyup masasına oturdu ve donuk gözlerini gözlerime sabitledi. Ben dinlemeye o da konuşmaya hazırdı. Ağzından çıkan kelimeler dudağına kanca saplanmış gibi dökülüyordu.

''Tehlikedesin İlâtun.'' Sustu. Dinlemeye hazır olduğum şey bu kadar mıydı? Tehlikede olduğumu biraz önce de söylemişti. Bana bilmediğim bir şeyler söylese çok daha iyi olacaktı. Kollarımı göğsümde kavuşturarak devam etmesini bekledim. Dense konuşmasını sürdürdü. ''Diğer vampirler senin benim yanımda olduğunu bilmemeliler.'' Masanın üzerine abanarak bana yaklaştı. ''Sen aranan insansın İlâtun. Asırlardan beri yaşayan bir vampirin seni ısırdığını öğrendikleri an seni ortadan kaldırırlar.''

Çenem kasılıp kilitlendi. Ortadan kaldırılmak kulağıma hoş gelmemişti. Ağzımı açıp bir şey söyleyecek olsam, dişlerim birbirine kenetlenip dudaklarım kapanacaktı. Dense masasından aniden kalkıp yanımda bir bardak su ile belirdi. Üzerimde öyle bir ağırlık vardı ki bu hızlı refleksini düşünemiyordum. Titreyen ellerimle bana uzattığı suyu aldım. Bardaktaki sudan bir yudum aldım ama su boğazımı serinleteceği yerde kezzap dökülmüş gibi acıtmıştı. Ben daha gözümü açıp kapatmadan Dense yerine geçmişti. Bardağı yanan avuçlarımın içinde tuttum. Gözümden akan bir yaş kıvrıla kıvrıla yanaklarımdan süzülerek su dolu bardağa damladı. Kafam en az bu bardak kadar doluydu. ''Neden beni öldürmek istiyorlar?'' Sesim kısılmıştı. Bu kadar korkuya ses dayanmazdı. Cevabı beklerken parmaklarım bardağı sımsıkı kavramıştı. Cevabı duymayı istiyor muydum, bunu bilmiyordum.

GECENİN BEŞİKLERİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin