7- Dolunay

283 42 9
                                        

Toplantıdan sonra Jisung da Minho da bulundukları tesisin laboratuvarına geçtiler, birbirlerine olabildiğince uzak oturup çalışmaya başladılar. Nobel ödülünü verecek olan komiteye bir sunum yapmaları gerektiği için ne kadar çalışsalar azdı.

Gece olup saatler ilerleyince diğer çalışanlar birer birer laboratuvarı terk etmeye başladı. Bir noktada ani bir gürültüyle tüm ışıklar söndü.

+Has*ktir!

Diye bağırdı Jisung. Hızlı adımlarla kapıya yöneldi, fakat laboratuvarın kapısı parmak iziyle korumalı elektronik bir kapı olduğundan o da çalışmıyordu. Elini alnına götürdü, saçlarını geriye attı. Minho ile bu laboratuvarda kilitli kalmışlardı.

-Açılmaz, uğraşma.
+Biliyorum açılmayacağını, sadece denedim.

Kapıyı kurcalamaktan yorulan Jisung yere oturdu, kravatını gevşetti. Laboratuvardaki tek ışık kaynağı, geniş camlardan sızan dolunaydı. Minho camın önünde bir süre dikildi, dolunaya bakarak bir süre düşündü, sessizliği nasıl bozacağını bilmiyordu, ama aradığı yüzleşme bu gece olacaktı, biliyordu.

Bir iki dakika geçmişti ki, Jisung'un kısık sesi duyuldu.

+Neden?
-Ha?

Minho'nun kalbi sekti, kafasını çevirdi aniden. Jisung'un yüzüne ay ışığı vurmuştu, ah şu suratı ne kadar da güzeldi.

+Neden bana bunu yaptın? Ben sana yetmedim mi?
-Aynı kelimeleri dönüp dolaşıp tekrarlamak istemiyorum, sarhoştum dedim, bilincim yerinde değildi dedim sana. Şimdi izin ver başka bir şeyler söyleyeyim bu soruna cevap olarak. Beni dinleyecek misin?

Jisung'un gözleri doldu, sustu.

-Şu an daha iyi bir seçeneğin yok gibi.

Minho Jisung'un yanına yere oturdu, sırtını duvara yasladı. Odanın karşı tarafında kalan camdan ikisinin yüzüne dolunayın ışığı vuruyordu. Minho gözlerini camdan ayırmadan başladı konuşmaya:

-O an seni döndüremeyeceğimi biliyordum, yüzüne bakamayacağımı da biliyordum, beni affedemeyeceğini de biliyordum. Belli ki ikimiz de unutmaya çalışacaktık, ama sanırım ikimiz de başaramadık. Cern'e başvurdum çünkü Nasa'nın her santimetrekaresinde seninle olan anılarımız canlanıyordu gözümde, her anın, her gülüşün, çalışırken kaşlarını çatışın bile gitmiyordu gözümün önünden, dayanamıyordum. Her şeyi bırakıp gitmem gerektiğini anladım, İsviçre'ye böylece yerleştim. Orada kimseyle samimi olmadım, kendimi çalışmaya verdim. Kafamda o son ağlayışın vardı, yüzündeki hayal kırıklığını unutabilmek için, pişmanlığımı hafifletebilmek için, kendi aklımı yitirmemek için gündüzleri çalışıyor, geceleri içiyordum. Çözüm oldu mu? Hayır. Seni bana geri getirdi mi? Hayır. Sana ulaşmaya çalıştım, defalarca. Hiçbir şekilde ulaşamadım, kendimi affettirmek için bir sürü şey düşünmüştüm, sonra ulaşmaya çalışmayı bıraktım, pes ettim. Fakat devam eden hayatımın her gününde, sana layık bir insan olmaya çalıştım, gerçekten gidebileceğimiz bir galaksiyi bulmaya çalıştım. Hayatta hiçbir amacım kalmadı derken bu son projeye giriştim, şimdi de buradayız işte.

Jisung sessizce ağlıyordu. Minho'nun sesindeki, kelimelerindeki pişmanlığı hissetmemek elde değildi. Dönüp Minho'ya baktı.

Minho, ona bakan yaşlı gözlere derin derin baktı, kendi gözlerinden de yaşlar dökülmeye başladı.

-Sana bir daha gözyaşı döktürmemek için her şeyi feda edebilirim Jisung. Bana geri dönmen için canımı bile veririm, affet beni.

Minho hafifçe Jisung'un çenesini tuttu, başını kaldırdı. Başparmağıyla Jisung'un alt dudağına dokundu. Yavaşça yaklaştı ve yumuşakça öptü Jisung'u. Jisung birden iki eliyle Minho'nun çenesinden yakaladı, hırçınca öptü onu, geçen senelerin acısını çıkartırcasına saldırdı üstüne. Minho'nun kıyafetlerini yırtarcasına çıkardı, birbirlerine senelerdir susamış olan bu iki adam, yalnız olduklarını bildikleri o laboratuvarda saatlerce seviştiler.

Sabaha doğru laboratuvarın ışıkları aniden yandı. Parlak ışıkta çırılçıplak kalınca ikisi de panikledi, hızlıca giyindiler. Jisung saçlarını düzeltmeye çalıştı, bir yandan mırıldandı.

+Daha fazla uzatmaya gerek yok bu ayrılığı
-Sesli söyle sesli

Jisung derin bir nefes aldı, bunları söylediğine inanamıyordu.

+Benim yüzümden her şeyi nasıl bırakıp gittiysen şimdi de benim için oradaki her şeyi bırakıp dön diyorum.

Minho şaşkın ama mutlu gözlerle baktı Jisung'a. Gözleri parlamak dedikleri bu olmalıydı.

-Sen ciddi misin?
+Hiç bu kadar ciddi olmamıştım. Nasa'da sana bir pozisyon ayarlarız, zaten herkes seni tanıyor, Nobel adayı bir fizikçiyi almayacak değiller ya.

Minho güldü, uzanıp uzun uzun öptü Jisung'u.

-Bu anı beklemiştim üç sene..İsviçre'yi geçmişte bırakıp evimize dönmeyi beklemiştim.

Jisung gülümsedi. Üç senedir hissetmediği bir mutluluk vardı içinde.

Dünya gerçekten küçüktü, ve hayat garipti.

Galaksi - Minsung (au)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin