Bu zincirlerle bile beni durduramazsın.
In This Moment – Big Bad Wolf
İyi okumalar hepinize.
**
Hayatımda hep mükemmeli aramıştım.
Bu bir arayış, bir yakarış gibiydi Tanrı'ya. Gözlerimin gördüğü en mükemmel yaratığı görmek istiyordum. Benim mükemmelim olsun istiyordum. En ufacık zerresinde bile kusursuzluğun keskin hatları dökülsün istiyordum. Gülümsediğinde dolunayın ışığı gözükmez olsun, dudaklarından kelimeler döküldüğünde tüm ses sanatçıları sessizliğe bürünsün istiyordum.
Ben bu kusurlu dünyanın ölümünde, benim Tanrımı arıyordum.
Tanrı kavramını birçok şeyde aradığım gibi katillerde de aramıştım. Bir katile olan ilgim haberlerde, gazetelerde veya internette görmemle başlar, tüm sicilini ortaya dökerek devam eder ve ufak bir kusur bulmamla sona ererdi. Onlarca, onlarca kişinin avuçlarında bir ruhun yok oluşunu okumuştum ancak hiçbiri beni tatmin etmiyordu. Bu insan denen kusurlu yaratıkta aramak belki de doğru değildi ama benimki de bir umuttu işte.
Ve bir umut ışığı doğmuştu.
Kim Taehyung, nam-ı değer V benim için kusursuza en yakın olandı. Müthiş zekası, öldürmeye olan bu canavarca arzusu, asla tahmin edilemeyen hareketleri ve Tanrı'nın özenle çizdiği bedeniyle kusursuz olmaya en yakın olan oydu benim gözümde.
Ama o da toslamıştı işte.
Banyodaki ilginç denebilecek ve sadece bizim aramızdaki anlaşılmaz bir dil gibi dönen konuşmalardan sonra, Seokjin Taehyung'a –ona bu ismiyle seslenmek hala garip geliyordu- bornoz vermek için kapıyı çalmadan içeri girmişti ve bizi karşılıklı birbirimize bakarken görmüştü. İkimizde çırılçıplaktık ancak cinsellikten uzak bir biçimde birbirimize bakıyorduk. Bu bakışma iki hükümdarın, savaş meydanındaki kıyamet kopmadan hemen önceki o kısacık bakışmaları gibiydi. Birbirimize meydan okuyorduk.
Tabi, Seokjin'in bunu anlamasını beklemek hataydı.
Kapıyı, "Taehyung evde bir tek bu-" diyerek içeri girdiğinde sözlerini kesmesinin sebebi küvette ikimizin uzanıyor olmasıydı. Bir an ikimize bakmış, sonra irileşmiş gözleriyle tek kelime bile etmeden geri çıkmıştı. Getirdiği bornozu bile koymayı unutmuştu.
Ardından Seokjin bize çok güzel bir yemek hazırlamıştı. Kulübenin hemen arkasında kalan yerde topraktan yapılma bir fırın vardı ve orda bütün bir tavuğu bir güzel pişirmişti. Tavuk öyle güzel kokuyordu ki bir an ormandaki vahşi hayvanlar gelir mi diye endişelenmeden edememiştim ancak Seokjin endişelenmememi, Taehyung ve kendisinin çok iyi nişancılar olduğunu söylemişti. Hayatımın altı yılını atış poligonlarında geçirdiğimi söyleme gereği duymamıştım.
Yemeğin ardından Taehyung bir şey söylemeden gitmiş, bende Seokjin're sofrayı toplamasında yardım etmiştim. Burada hava merkeze göre biraz daha serin olmasına rağmen titreyeceğim bir yer değildi. Zaten Ağustos ayındaydık, ne kadar serin olabilirse o kadar serindi işte.
Sofrayı topladıktan sonra tekrar odaya gitmiştik. Seokjin eline bir kitap olmuş, arada bir not alarak onu okuyordu, bense bir dergiyi okuyordum ancak pek başarılı olduğum söylenemezdi. Aklımda sorular vardı ve cevaplarını bana Taehyung'un vermeyeceğini biliyordum.
Bir süre Seokjin'e baktım. ne kadar sevecen biri olsa da sonuçta Taehyung'un arkadaşıydı. Sorularıma cevap vermemesi oldukça olasıydı. Acaba evde ona ait herhangi bir şey var mıydı? Bunları öğrenmem mümkün değildi, şimdilik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kill4me |vkook
FanfictionYıllardır cehennemin en başında canı sıkılan İblis kendine eğlence aramış, kendine bir vücut bulmuştu. Tüm dünyayı alt üst edecek, her şeyi bir sarsıntıya sürükleyecekti. Binlerce can alacak ve o can alan teniyle tenime dokunup bana can verecekti. İ...