"Ölenlerin sayısı tahmini olarak bilinmiyor, kayıp sayısı ise sabah saatleri itibariyle beşi buldu..."
Küçük loş odasının dar sandalyesinde iki büklüm otururken elini odanın duvarlarına vurup kulağına çarpmasını sağlayan sesi kısmak adına kumandaya uzattı. Parmaklarını küçük çıkıntıların en renksizine bastı, kararı televizyonu kapatmaktı. Gürültülü ses durup, oda tekrar sessizleştiğinde elini ağrıyan şakaklarına götürdü. Sızıyı dindirmek adına bir süre ovdu. Çözüm bulamıyordu, günlerdir üstünde durduğu bir vaka zinciri vardı.
Başını bu denli sızıya uğratan düşüncelerden onu uzaklaştıran şey kapının birkaç kez tıklanması olmuştu, tok sesiyle girmelerini söyledi. İçeri genç sayılan ama buna karşın kapüşonlusunun altından dahi görünen kırmızı gözaltlarıyla yeterince korkunç olan, günlerdir beklediği beden girdi. "Burada olmana şaşırdım. Kayıplara karıştığını düşünmeye başlamıştım." Dudakları arasından kaçan alaylı kıkırtı kapüşonlu arasından sızdı. "Saklanmıyordum, sadece sen ve şapkasının altından dahi korkaklığını belli eden adamların bakmayı bilmiyorlar." Kolunu tutan şapkalı adam, kolunu sıktı. Bu onu yalnızca daha çok keyiflendirmişti. "Otursana Ash. Uzun bir yoldan gelmiş olmalısın." Nazikçe söylenen teklife karşı olmasa da gerçekten yorgun düşen bacaklarını es geçmeyip rahatsız deri koltuğa kuruldu. Arkadan bağlanmış bileklerini sıkan dar kelepçeler bileklerinde izler bırakacaktı, teni morarmaya müsaitti.
"Bu şekilde karşılanmanı istemezdim Ash, fakat biliyoruz ki sağın solun belli olmuyor." Ash kafasını aşağı ve yukarı salladı. Haklı olabilirler, diye düşündü. Kelepçe açık olsa burada duracağı saniye sayısı üçü geçmezdi. Başında dikilen polis memuruna çıkarttı gözlerini. Sabahtan beri koşuşturma içinde olmalı ki felaket kötü kokuyordu. "Senden bir şey istemeliyim Ash. Bunun için en doğru insanın sen olduğuna olan inancım tam." Ash kafasını ona doğru seslenen insana doğrudan çevirdi. Kolay kolay yardım istenilen bir yerde değildi. Bulunduğu kasaba her işe yetişen polislerinin ünlü olduğu bir kasabaydı. Buna katılmıyordu çünkü en ufak suçu işleyip kayıplara karışmayan insanlar bile zar zor bulunuyordu. Göz boyuyorlar, diye düşündü. Yine de istenilecek şey konusunda oldukça meraklıydı, bu merak gözlerinden pek okunmuyordu. "İsteyeceğiniz şey konusunda oldukça ilgiliyim." ironiyle söylediği bu cümlenin sonuna bir gülümseme eklemişti. Yine de gözleri hep aynı durgunluktaydı.
Masa başında tedirgince gerilen müdür, ellerini birbirine geçirip dosyalardan görünmeyen masanın üstüne yerleştirdi. Bakışlarını odada fazlalık yapan polise çevirip çıkmasını işaret etti. Dediğine harfiyen uyulup ardına kapı kapandığında söze girdi. "Haberler kasabanın her köşesine yayıldı, mutlaka duymuşsundur." Bakışlarındaki koyuluk iliklerine işlemişti. Ash bu konuya pek ilgili değildi. Güvenli bir yerde değillerdi. Her sene bu tür olaylar yaşanırdı, geçen senenin ev sahipliğini o yapmıştı. "Buradan olay bana nasıl bağlanacak çok merak ediyorum Luna. Bunları yapanın ben olduğumu düşünüyorsan.." sözünün arasına giren tok sesle sustu. "Hayır, senin bu kadar ince hareket edebileceğin düşüncesinde değilim. Her kim yapıyorsa parmak izi dahi bulamıyoruz, temiz işliyor." Ash arkasına yaslandı, bağlı elleri işini zorlaştırıyordu. Bir şey isterken bile zorla yapıyorlardı. "Ve? Benim ne yapmamı istiyorsun bu konuda?"
Luna gergince ayağa kalktı. Topuklu ayakkabılarının çıkarttığı ses odada yankılandı. Masanın önüne kadar gelip kalçasını daha az önce ellerini koyduğu masaya yasladı ve kollarını göğsünde birleştirdi. Dudaklarını usulca ıslattı. "Senden onu bulmanı ve bana getirmeni istiyorum." Ash istemsiz büyük bir kahkaha patlattı. Elleri bağlı olmasaydı bir elini sesi kesmesi adına ağzına kapatırdı. O kadar yüksekti. "Nasıl yani, bir katilden başka bir katili bulmasını mı istiyorsun? Bunu yapabilecek bir sürü adamın olduğunu düşünüyordum." Luna kafasını onaylarcasına salladı. Olmadığını biliyordu, denemişti fakat bunu itiraf etmeyecekti. Korktuğunu belli etmesini onu küçük düşürürdü, yani o öyle düşünüyordu. "Elbette var, fakat bunları denerken birçok insanı aynı zamanda kuyuya atmış olurum. Bu yüzden senin yapmanı istiyorum, kimse bir katilin ölmesini umursamaz." Daha sonra koltukta oturan kapüşonlunun arkasına geçti. Hafifçe eğilip elinde tuttuğu küçük anahtarı kelepçeye dayadı. Ash dudağının kenarıyla sırıtıyordu. "Peki bana nasıl bir yararı olacak bunun?" Kelepçenin deliğine soktu anahtarı, çevirirken konuştu, "Artık saklanmak zorunda olmayacaksın, biri gelir..." kelepçe açıldığında geri çekildi. "Biri gider." Ash açılan ellerinin bileklerini yavaş yavaş ovdu. Topuklu ayakkabıdan boyu olduğundan daha uzun görünen toplu saçlı kadın, daha az önce kelepçeden kurtulanın karşısına oturdu. "Tüm bu olaylar bittiğinde, senin hakkındaki tüm düşünceleri sıfırlayacağım. Kaçarak yaşamak zor olmalı hm? Bunu sonlandırmak istemez misin?" Kabul edeceğini biliyordu, ayda bir kez buraya gelir, birkaç gün hücrede kalır ve sonrasında kaçardı. Yakalanmak ve saklanmak onu yormuştu. Üstelik hayatındaki insanı da yoruyordu ve tüm sorumluluk onda olduğu için ona güzel bir hayat sunmayı da görev biliyordu Ash. Kendiyle birlikte sevgilisini de yoruyordu. "Tüm bunlar bittiğinde, özgür olacaksın."
Birkaç saniyelik düşünceler ardından kafasını aşağı ve yukarı salladı. "Kabul ediyorum." dedi. O kadar zor olamazdı, birçok olaydan sağ çıkmıştı. Halledilmeyecek bir şey değildi. Luna aldığı cevabın mestliğiyle gülümsedi. Kafası az da olsa rahatlamıştı, bunu düşünmekten uyku bile uyuyamıyordu. İtibarı zedeleniyordu, ona olan güvenler azalıyordu. Bunların yakında dinecek olmasını bir katille çözüyor olması akla zarardı. Yine de en mantıklı seçeneği bunda görmüştü. "O halde, beş gün içinde onu bana getir. Sonrasını bana bırak."