ash:
"Onun için hayatını tehlikeye attığına inanamıyorum, daha ne olduğunu bile bilmiyorsun. Seni geç, benim hayatımı da tehlikeye atıyorsun Ash." Daracık yerde, o bir köşede biz bir köşedeydik. Hazel yarım saatten fazlaca zamandır beni aşağılıyor ve sürekli olarak Winter'ı suçluyordu. Burada bir suçlu varsa o da bendim, tamamiyle bendim. Hazel bağırmaya devam ederken küçük mutfağa ilerleyip bir bardağa su doldurdum.
Elimde tuttuğum küçük cam bardağı koltukta tek başıma oturan Winter'a götürdüm. Suyu uzattım fakat gözleriyle bardağı ve suyu incelemekten başka bir şey yapmadı. "Alsana. İç." Bakmaya devam ederken tekrar konuştum, "Hayatında hiç bardak mı görmedin?" kafasını iki yana salladı. Yanına oturup dudaklarını aralaması için işaret ettim. Dediğimi yapıp kocaman açtı. Dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemek için kendimi sıkarken elimi çenesine götürüp daha az açması adına yukarı ittirdim. Dudakları arasına bardağı yerleştirip yukarı yavaş yavaş kaldırdım. "Tut bunu böyle, iç." Küçük elleriyle bardağı iki yanından kavradı. Hızlı hızlı içtiği suya öylece bakıyordum. Hazel dalgayla gülüp önümüze geldi. "Ne o? Çocuk bakıcılığı mı yapacağız şimdi de?" Winter tuttuğu bardağı dudaklarından çekip elinde sıkıca tutmaya devam etti. "Ben çocuk değilim."
Arkama yaslanıp ikisi arasında gözlerimi çevirdim. Winter kendi başına halledebilirdi fakat Hazel da bir onun kadar cazgırdı. "Bedenin ve tavırlarından belli oluyor." Hazel tam arkasını dönüp gidecekken Winter elinde sıkıca tuttuğu bardağı Hazel'ın yanındaki taş duvara fırlattı. Camlar unufak olacak şekilde yerlebir olurken, Hazel panikle birkaç parçaya basmıştı bile. Ayağa hızla kalkıp gözlerimi Winter'a diktim. "Ne yapıyorsun sen?" Winter koltukta ayağa kalktı, boyu benimle eşitlenmişti. Benden biraz daha uzundu, gözlerimiz daha yakınken grinin koyu tonuna boyanmış gözlerini inceleyebiliyordum. Normalde parıldayan gözleri, şimdi resmen kararmıştı. Ellerini belinin iki yanına koydu. "Ona beni kızdırmamasını söyle." Kollarımı göğsümde çaprazlayıp çatık kaşlarımı koyu göz bebeklerine diktim. "Burada onun ve benim sözüm geçer, sen sadece bir süreliğine burada kalacaksın. O yüzden otur yerine ve uslu dur." Koyu göz bebekleri iyice büyüdü. Uzun tırnaklı ellerini gözümün hizzasına getirip yumruk yaptı, korkmuyordum. Bana vurursa sonunun o adamların yanında biteceğini benden iyi biliyordu. Aynı ciddiyetle devam ettim, "Otur dedim."
Bacaklarını kırıp koltuğa yerleşti. Arkasına yaslanıp elleriyle dağınık saçlarını gözlerinin önünden çekmeye odaklanmıştı. Gözlerimi Hazel'a çevirdiğimde yerdeki cam kırıklarını topladığını görmüştüm. Yüzü asıktı, bir şey söylemiyor, sadece parçaları topluyordu. Yanına doğru gidip yere eğildim. "Tamam bırak, ben toplarım." sözümü dinlemediğinde elimi koluna koydum fakat ittirdi ve ayağa kalkıp mutfak çöpüne gitti. Elindekileri bir hızla çöpe atıp merdivenleri çıkmak amacıyla yöneldi. "Nereye gidiyorsun?" cevap vermedi. "Dikkatli ol, seni görmesinler. Geç kalma." bir şey söylemeden küçük sığınaktan çıkıp gitti. Muhtemelen sinirini yatıştırmak için dolaşmaya çıkmıştı. Kalan küçük parçalara basmamaya çalışarak Winter'ın yanına gittim.
Elleriyle oynuyor, arada ellerinden vazgeçip yırtık elbisesinin eteklerinde sarıyordu. Beyaz saçları yüzünün sağ tarafını tamamen kapatıyordu. Elimi eline uzatıp hafifçe dokundum. "Hey.. Bak bana." Winter beyaz gözlerini gözlerime çıkartıp elinin tersiyle yanağındaki yaşı sildi. "Ne sulugözsün be. Ağlama." Bunu söylediğim anda yüzü iyice düştü ve burnunu çekip hıçkırdı. Burnu, dudaklarının üstü ve gözlerinin altı birkaç saniye içinde kızarmıştı. Ten renginden olsagerek, hemen domatese dönüyordu. "Winter.. Ağlama." Gözlerini yüzümde incelercesine gezdirdi. Her bir noktamda tek tek durmuştu sanki. O bunları yaparken rahatsız hissetmemiştim. Kafasını tekrar önüne eğip eteğini çekiştirdi. "Dişi olduğunu bilmiyordum." Elimi saçlarına atıp karıştırdım.Saçları, onca şeye rağmen yumuşacıktı ama karmakarışıktı. "Dişi demiyoruz insanlara. Kadın veya kız diyoruz." omuz silkti. Bu söylediğimi pek umursamış gibi değildi. "Eve ne zaman gideceğim Ash?" Arkama yaslanıp bu söylediğini düşünür gibi yaptım fakat cevap belliydi, gidemezdi. "Gidemezsin, seni ve aileni orada bulurlar. Hatta aileni bulmuş bile olabilirler." Koluna kadar uzanan tül elbisesini çekiştirdi. Bu cevabı bekliyordu, yine de yüzüne çarpılması onu daha da kırmış olmalıydı. Kafasını bana çevirdi tekrardan. Bana kızabilirdi, bağırabilir istediği her şeyi söyleyebilirdi. Haksız değildi.
Ama sustu. Hiçbir şekilde suçlamadı beni. Sadece olabildiğince nazik çıkan sesini yumuşatıp, "Giyebileceğim başka bir şey var mı? Üstümdeki artık yaşamıyor." dedi. Bu söylediğine gülümsemiştim. Ayağa kalkıp buraya getirdiğimiz birkaç kıyafete göz attım. Sahip olduğumuz her şey ona küçük gelirdi. Uzunca mavi bir tişört çıkartıp ona doğru döndüm. Elimle gelmesini işaret etmiştim. Küçük adımlarını bana doğru atıp hızla yanıma geldi. Elimdeki tişörte uzun uzun baktı, hoşuna gitmiş gibi duruyordu. Üstündeki elbiseyi hızla çıkartmaya başladığında, buna karşı hışımla arkamı dönmekte buşmuştum çözümü. Elimdeki mavi tişörtü çekip üzerine geçirdi. Sonra birkaç kez dürttü. Ona bakıp üstüne gerçekten elbise gibi olan mavi tişörte uzunca bir süre kahkaha attım. "Nasıl olmuş?" Elimi ağzıma kapatıp bir süre daha güldükten sonra "Çok.. Çok güzel." dedim. Ben gülünce o da gülüp sağa ve sola sallandı. Dolaptan bulduğum uzunca bir bandanayı beline bağlayıp arkadan kurdele yaptım. Dağınık saçlarına ellerini götürüp gözünün önünden çekmeye çalıştığında ona da el atıp gözünün önüne gelenleri tepeden topladım.
Geri çekilip yaptığım eseri incelemeye başladım, fena görünmüyordu. Sadece ayakkabıları eksikti fakat ona göre ayakkabıları ancak çocuk reyonlarından bulabilirdik. Bu yüzden o işe hiç girmedim. Ellerini tişörtten ayıramıyordu. Yumuşak olması hoşuna gitmiş gibiydi Beyaz gözleri bu kez parıldıyordu tekrardan. Bakışlarını bana çevirdi, "Hazel nereye gitti?" Omuz silkip onu belinden tutarak koltuğa yönlendirdim. "Gelir birazdan, gezmeye çıkmıştır." Kafasını bana çevirdi. "Ondan hiç hoşlanmadım." O da senden hiç hoşlanmadı demek istemiştim ama bir şey söylemedim, daha çok kırılmaması için bu konuyu açmayacaktım. "Ona güveniyorum, bizi tehlikeye atacak bir şey yapmaz." Biz bunları söylerken kapı açılma sesi geldi, ayağa kalkıp oraya yöneldim. Hazel sonunda dönmüştü, iyi ki başına bir şey gelmedi diye düşünüyordum içten içe. Beni bu düşüncelerimden arındırarak içeriye Luna girdi. Ardındansa gülümseyerek Hazel... Winter hızla yanıma gelip korkuyla ve endişeyle kolumu sardı. "Sen az önce Hazel'a güveniyorum mu demiştin?"
![](https://img.wattpad.com/cover/242881801-288-k533342.jpg)