"Sen az önce Hazel'a güveniyorum mu demiştin?" Sıkıca tuttuğu koluma baktım. Parmakları kolumu öyle sert sıkıyordu ki çekememiştim bile. Korktuğunu hissedebiliyordum. Hazel'dan gözlerimi ayırmadım bir süre. İçimden ona karşı olan tüm sevginin söndüğünü hissetmemek adına bir şeyler mırıldanarak onun suçu olmadığını kendime kanıtlamaya çalışıyor gibiydim sanki. Bana doğru bir adım attı, bakışlarımı görünce yüz ifadesinin nasıl solduğunu görebiliyordum. Pişman gibi miydi yoksa gururlu mu kestiremedim.
Ellerini çektiğinde iyice arkama saklandı Winter. Normalde yapacağı şeyler değildi. Gerçi böyle konuşacak kadar çok tanımıyordum onu. "Ne işin var burada Luna?" Luna beni şaşırtarak giydiği spor ayakkabılarını öne ata ata yaklaştı. O yaklaştıkça Winter'ın elleri sweatimi daha da sıkıyordu. "Bir anlaşmamız vardı Ash ve sen o anlaşmayı bozdun. Bu yüzden buraya benim olanı almaya geldim, izninle. Zorluk çıkartma." Winter'ın kolunu tutup çekmeye kalkıştığında elini ittirdim. "Hiçbir yere gelmiyor. Senin olduğunu nereden çıkarttın?" Luna omuz silkti. "Onu bana getirdiğinden beri öyleydi Ash." Kafamı anladığımı söyler şekilde salladım ve kafamı Winter'a çevirip göz kırptım. Bunu anlar mı anlamaz mı bilmiyordum, yine de deniyordum. Luna'ya karşı kendini koruyabilirdi. Winter saçına bağladığım tokasını çekiştirip bileğine taktı. Dağınık saçları tekrar omuzlarına döküldüğünde bana gülümsemişti. Onu bırakmayacağımı düşünüyordu.
Arkamdan çekilip önüme geçti ve gözlerini Luna'ya dikti. Luna elini uzatıp Winter'ın birkaç tutam saçını kulağının arkasına sıkıştırdı. "Nerelerdesin güzelim? Seni merak ettim." Winter buna karşılık kafasını sol omzuna doğru eğdi, bakışlarını göremiyordum. "Hadi ama, büyütme bana gözbebeklerini. Seni özledim. Sarılmayacak mısın bana?" Luna neden böyle konuşuyordu? Winter neden dinliyordu? Aralarında ne geçmişti bilmiyordum fakat bir şeyler döndüğü kesindi. Luna'nın bakışları olayı karıştıracak kadar yumuşaktı. Saçlarını usulca seviyordu kendinden boyca küçük olanı. Winter boğazını temizleyip ince sesiyle söze girdi. "Beni bağladın, demirler kolumu acıttı ve izler bıraktı. Bana verdiğin sözleri tutmak yerine canımı yaktın."
Luna onaylamayan birkaç ses çıkarttı. "Onlara zarar veriyordun, seni engellemeye çalıştım. Haklısın, canını yakmadan yapmalıydım." Olanları Hazel ve ben öylece izliyorduk. İkimiz de çözmeye çalışıyor gibiydik. Winter elleriyle oynarken Luna onu izliyordu. "Seninle gelmeyeceğim." Luna bunu duyduktan sonra bakışlarını birkaç saniye bana çevirdi. Sonra tekrar Winter'a döndü ve kaşlarını çattı. "Sözümü dinlememenin cezaları var." Winter başını kaldırıp omuzlarını oynatacak kadar derin bir nefes aldı ve elini kaldırıp Luna'nın boynuna yerleştirdi. Hafifçe sıkıyordu, onun gücüne oranla hafifti. Luna sadece biraz kızarıyor ve gülüyordu. "Ceza çekecek olan sensin. Bana istemediğim bir şeyi kimse yaptıramaz." Winter güçlüydü, söylediği gibi kimse istemediği bir şey yaptıramazdı ona. Luna'nın yüz ifadesi beni keyiflendirmişti. Kollarımı omuzlarımda çaprazlayıp, yüzümdeki sırıtışla Winter'ı izledim. Küçük bedenine oturmuş tişörtümü, dağınık beyaz saçlarını ve parmak ucunda yükselerek saldırdığı bedeni. Onlara yaklaşıp belinden tutarak Winter'ı geri çektim. "Yeter bu kadar, bırak hadi." Winter birkaç saniye daha sıkıp sözümü ikiletmeyerek geri çekildi. Ayaklarının ucuna düşen bitkin bedene kirpikleri kaşına değecek kadar açık gözlerle baktı. "Bir dahakine, seni öldürürüm. Duydun mu?" Luna olabildiğince gülüp kafasını iki yana salladı. "Sen müthişsin." Bunu duyduğumda istemsiz olarak içime bir şeyler oturmuştu. Neydi bu his bilmiyordum, ya da adlandıramıyordum. Sadece susup Winter'ı kendime çevirdim. Yere bakan bakışlarını çenesinden tutarak bana çevirdim. "İyi misin, sakin ol." Gri gözleri benimle buluştuğunda yumuşayarak beyaza kaydı. "İyiyim." Saçlarını karıştırıp gözlerimi Hazel'a diktim. Gözlerinde hayal kırıklığı vardı, aynı benimkiler gibi. Ona söylemek istediğim çok şey vardı. Sesimi bile çıkartmamıştım. Winter'a dönüp, "hadi gidelim buradan." dedim. Hazel bunun ardından büyük bir kahkaha attı. "Demek onun için beni bırakıyorsun? Mükemmel." Winter ona doğru döndü ama bir şey yapmaması adına koltuğa doğru ittirdim. Uzun ve sert adımlarımı Hazel'a doğru attım. "Kes sesini sikmeyeyim belanı. Sütten çıkmış ak kaşıkmışsın gibi davranmayı bırak. Sinirlerimi daha da çıkartma yoksa seni bu eve gömerim Hazel. Bunların tüm suçlusu sensin." Hazel bu söylediklerime karşı dolu gözlerini Winter'a, sonra bana çevirdi. Bir şey söyleme cesareti bulamamış olmalı ki merdivenden tırmanıp çıktı.
Winterla birlikte tekrar yollara düşmüştük. Artık ikimiz de çok yorgunduk, acıktığımı hissediyor fakat duramıyordum. Winter arada durmak istiyor, birkaç nefes alıyor ve uyukluyordu. Yine de küçük adımlarını benimkiyle aynı atmak için çabalıyordu. Bu çabasını gülümseyerek izliyordum. Yaptığı her hareket kabul etmek istemesem de beni gülümsetiyordu. Saçlarını kendi başına arkadan toplamıştı, benim yaptığıma benzetmeye çalıştığını itiraf etmişti. Kendi başına yapabilirmiş, kolay öğrenirmiş.. Öyle söylemişti. Buna karşılık onu tebrik ettim, buna daha çok sevindi. Takdir edilmek onu mest ediyordu, belliydi.
Uzun bir yürüyüşün ardından bastıran karanlık, iyice uykumu getirmişti. Ağacın altına kurulduk birlikte, yanımıza aldığımız battaniyeyi üstümüze örtmek adına ayaklanmaya çalıştığımda Winter'ın kafası omzuma düştü. Beyaz saçları yüzünü kapatıyordu. Saçlarını hafifçe ittirip yüzünün açılmasını sağladım. Hafif aralık ağızı, nefes alıp verirken hafifçe kapanıyor sonra tekrar aralanıyordu. Kendi kendime itiraf etmem gereken bir şey varsa o da bu görüntünün hoşuma gittiğiydi.