day 2

12 1 0
                                    

"Nasıl yani? Burada mı buluyorlar hep? Peki neden hiç olay yeri ekibi yok?" Polis arabasını gölün yakınında köprüye yakın bir yere park ettiler.  Öğleden sonra saatleri olmasına rağmen hava bu taraflara geldikçe sanki daha karanlık olmuştu. Bedeni soğuyordu, elleri ise ceplerimde duruyordu. Onunla gelen birkaç polis dışında burada kimse yoktu. "Başta denedik aslında, ekipler ile dolup taşıyordu. Sonrasında bir grup ekibi gölün öbür ucunda ölü buldular, bir iz dahi bulamayınca burada beklemenin daha tehlikeli olacağına kasaba halkı olarak karar verildi." Bakışları kuyunun yanındaki taşlara takıldı, parlak ve griydiler. Kasabanın kasvetli kahverengi havasından burada hiç yok, diye düşündü Ash. Daha önce hiç burada bulunmamıştı. "Yani çabalamayı kestiniz, öylece insanların ölüşünü mü izliyorsunuz?" polislerden birisi lafa girip bakışlarını Ash'e çevirdi. "Bunu bir katilin söylemesi komik."  Adımları usulca konuşan insana yöneldi, kapüşonlusu yine kafasındaydı. Çıkartmak aklının ucundan geçmezdi, sertçe konuştu. "O zaman gül." Az önce cesaretiyle ortaya çıkan konuşkan, arabaya sinmiş bakışlarını da ayakkabılarına dikmişti. İliklerine kadar tehdidi hissetmişti. Ash gülümsedi, "Ben de öyle düşünmüştüm." Adımlarını köprünün oraya yönlendirip usul usul yürüdü. Arkasından gelen fısıltılar dikkatini dağıtmayı bırak, köşesinden bile geçmiyordu. "Bir kadından böylesine korktuğuna inanamıyorum." 

Kafasını yerdeki ayak izlerinden alamıyordu. Böyle şeylerde becerikli değildi, insan hareketlerinden her şeyi çıkartırdı fakat dedektiflik ona göre değildi. Uzmanlık alanı dışında kalıyordu. Buna rağmen normal bir insana göre daha ince ve küçük kalan ayak izleri dikkatini çekmişti. Buraya biri ayakkabısız gelmiş olmalıydı, muhtemelen bir çocuktu. Arkasına doğru seslendi, "Burada hiç çocuk öldürüldü mü?" Ellerinde tuttukları sosislileri iştahla yiyenlerden biri atladı, titrek sesiyle "Hayır, yalnızca yetişkin erkekler." Kafasını sallayıp köprüye doğru yürümeye devam etti. Birazdan polisler gidecekti, yarın sabah tekrar gelip kontrol edeceklerdi. Beş gün boyunca bu rutin devam edecekti. Yani eğer sağ çıkarlarsa, Luna her cümlenin sonuna bunu eklemişti. 

Hava iyice kararmaya ve soğumaya başlamıştı. Yaz ayının ortalarıydı, bu kadar soğuk olması oldukça garibine girmişti. Parlayan taşlardan birine oturup beklemeye başladı. Mutlaka gelirdi, o zaman ne yapacaktı? Evet silahı vardı, ama mutlaka onun da vardı. Hiçbir cesette kurşun izine rastlanmamıştı, bu da asıl korkutan şeydi. Kafasını bir yanında bulunan taşa yasladı, gözlerini birkaç saniye dinlendirmek istemişti. 

Birkaç dakika gibi gelen uzun süreli uykudan, kapüşonlusunun çekilmesiyle uyandı. Gözünü açtığında gördüğü ilk şeyin beyaza çok yakın iki gözün olmasını beklemiyordu bu yüzden kendini geriye ittiğinde taşın üstüne sırt üstü düştü. Buna karşın beyaz gözlere sahip beden birkaç adım geri çekildi. Ash dirsekleri üzerinde doğruldu. Karşısında dikilen şey her neyse, ölümüne korkuyordu. Beyazın en açık tonundan saçları, omuzlarında bitiyor, gri gözleri ise gülümsediği için hafifçe kısılıyordu. Elleri birbirine değiyor, parmak uçlarıyla oynuyordu. Ten rengi duvar kadar beyazdı. Yüzünü inceleyecek kadar yakın değildi bu yüzden elbisesine kaydı bakışları. Tüldü, tahmin edilebileceği gibi beyazdı ve parlıyordu. Ayakları küçük ve inceydi, gördüğü bu olmalıydı. Yerinden kalkmayı akıl edebildiğinde hızlıca doğruldu. Boyu oldukça kısaydı. Göğsüne anca geliyordu. Kaşlarını çattı. Ne söylemeliydi? Nesin sen, saçma mı olurdu? 

Bir sürelik suskunluğun ardından beyaz olan konuştu, "Merhaba, seni buralarda ilk kez görüyorum." Ash'in gözleri büyümüştü. Genelde insanlar buraya birden fazla kez mi gelirdi? O zaman neden geldiklerinin akşamı öldürülüyorlardı? O neden hiç öldürülmemişti.. Kafasının içindeki sesler deli etmeye yetiyordu. "Neden konuşmuyorsun?" Bir adım öne attığında Ash bir adım geri çekilmek istedi ama taş bunu engellemişti. "Anladım, benden korkuyorsun." kıkırdadı. Ses tonu oldukça inceydi, bedenine orantılıydı. "Başta herkes korkar, alışırsın." dalga mı geçiyordu? Şu an cidden ne olduğunu çözmek yerine kaçmak istiyordu Ash. İşin sonunu tahmin bile edemiyordu. "İnsanlar ilginç varlıklar," Ash'i kolundan tutup çekmeye çalıştı fakat Ash koluna değen eli olabildiğince sert itmişti. Beden sarsılıp geri çekildiğinde kaşları çatıldı. "Canımı acıttın." Ash etrafına bakındı, nereden kaçacağını düşünüyordu. "Ablamları mı bekliyorsun? Birazdan köprüde olurlar. Sanırım seninle sözleştiler." Kafasını eğip şaşkınlıkla beyaz olana baktı. "Ablanlar da mı var?" Kafasını kaldırıp şaşkınlıkla kendinden uzunca olan insana baktı. "Bilmiyor musun?" Uzun olanın sesi diğer gelen insanlara göre daha inceydi.  Ash kafasını iki yana salladı, neler olduğu hakkında en ufak bir fikri dahi olsa çözüm nasıl bulabilirdi.. "Sen buraya neden geldin?" Ash yanıtlamak yerine köprüye yürümeyi tercih etmişti. Yarın sabaha kadar dayanabilirse buraya tekrar asla gelmeyecekti. Olanlardan birine bahsederse onu kesinlikle deli sanırlardı.  "Bak, eğer ablamlarla konuşmadıysan burada olmamalısın. Bana kızabilirler." 

Ash bunu umursamadan köprüde beklerken gülüş sesleri kulaklarına doldu. Uzaktan birkaç ince sesli kadının gülüşü geliyordu. Araya kaynayan bir tok erkek sesi de duyuluyordu. Beyaz olan hızla Ash'in kolunu tutup ormanın içine çekmeye başladı. Ash bu kez direnmek yerine peşinden gitmiş, genişçe bir ağacın arkasına saklanmışlardı. Tam ağzını açmış bir şeyler soracakken beyaz olan ağzını eliyle kapatmış, fısıldayarak söze girmişti. "Sus, töreni bozacaksın." Ash bunun bir rüya olduğuna emindi. Bunun gerçek olma ihtimali olamazdı, ne yaşanıyordu anlamıyordu. Bakışlarını yanında duranın aynısı fakat farklı saçlarda ve farklı boylarda olanlara çevirdi. Ortalarında olan adama dans ediyorlardı, şarkı olmadan..  Görüntü oldukça korkutucuydu. Ortalarında olan adamsa onlarla eğleniyor gibi görünüyordu. Bulunduğu durumun absürtlüğünden habersiz gibiydi. Hep beraber adamı kaldırdılar ve köprünün kenarına kadar geldiler. En uzunları adama yaklaşıp elini boğazına koyup dudaklarını yerleştirdi. Adam başta iyi görünüyordu fakat sonlara doğru nefes alamadığını belli ederek önündeki bedeni itmeye çalıştı. Ash ayağa kalkıp adama yardım etmek adına atıldı fakat beyaz küçük beden kolunu tutup gitmesini engellemişti bile.Birkaç çırpınma ve sesini duyurma çabasının ardından adam köprüden aşağı düştü ve göle çarpan bedeninin sesi duyuldu.

leuco // gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin