X4X

3 0 0
                                    

Beni odaya kadar getiren Hamit son kez beni baştan aşağı kontrol edip, iyi olduğumu kanaat getirip odadan çıkmıştı. Yalnız kalmak istediğimi sanırım anlamış olmalıydı. İçime kapandığımdan ona da teşekkür edememiştim. Bir yandan ne edeceğim hepsi onun suçu derken bir yanda da annemin günahını ona kesmem yanlış olduğunu söylüyordu. Şu an sadece dinlenmek istediğimden sonraya erteleyip teşekkür ederdim kart adamdan.
Kafamı yavaşça cam tarafına çevirirken hayatımın bu saçma klişesinde daha ne kadar yaralanacaktım. Ruhen aldığım darbeler yetmezmiş gibi bir de bedenen çektiğim ağrılar iyice güçsüzleştirmişti. Rüzgarın hışırtılı sesi düşüncelerime karışıp kelimeleri kafamda dağıtırken yavaşça uykumu getiriyordu. Rüzgara karışsa tüm hücrelerim, yok olsam bu dünyadan. Filizlenen yeni bir çiçek olarak dünyaya gelsem. Sevdiğim birine feda olsa tüm asaletim. Onun için solup gitsem. Bir kitap arasında hatıralara karışsam.
Artık dayanamayıp uykuya kendimi teslim ederken kapının açılma sesini bile gerçek mi hayal mi anlamayarak dalıp gidiyorum.
Burnuma gelen toprak kokusuyla hafiften uyanıyorum. İlk gördüğüm şey Çimen olunca irkilip doğrulurken nerde olduğuma baktım. Benim bu koca ormanlıkta gene ne işim vardı. Rüyamda uyur gezer oldumda benim mi haberim yoktu? Hoş olsam Hamit kesin fark eder beni geri odama sokardı ki. Sokar mıydı?
O kart zamparadan her şeyi beklerim açıkçası. Ayağa kalkıp etrafa bakarken rüzgarın azabına uğrayan bedenim yaprak misali titrerken kollarımı bedenime sardım. Üstümde neden elbise vardı. Beyaz elbiseyi üstümde parçalamak istermiş gibi bakarken arkamdan gelen rüzgarla öne savruldum. Öne düşerken dizlerim ve ellerim Çimen'in gazabına uğruyor. Kafamı hafifçe kaldırdığım da Çimen'lerin üstünde duran iki çift parlak ayakkabıyla göz göze geldim. Kafamı yukarı kaldırmaya korkuyordum. İçten içe de bilmediğim bir adamın önünde diz çökmüş olarak gözükmem kanıma dokunuyordu. Topraktan aldığım enerjiyle yavaşça kafamı kaldırırken rüzgarla beraber kanımda soğumaya başlamıştı. Ayın tam ortasında durduğundan karanlıktan yüzünü seçemedim. Doğrulmak için ayaklarımdan güç aldım. Ayaklarım hemen bana itaat edip hareket ederken adam gram istifini bozmamıştı. Ayaklarım çimenle buluşurken korkumun daha yoğun olduğunu fark ettim. Adamın fark etmemesi için dikkat ederken ona bakma gereği duyuyorum. Ayın izin verdiği kadar yüzünü seçebiliyorum. Gözlerimi kısıp iyice odaklanmaya çalışırken oda öne bir adım atıp iyice dibime girmişti. Yüzünü sonunda görebildiğimde kanımın komple bedenimden çekildiğini hissetim. Tam karşımda duran adam Hamit'ten başkası değildi. Delice bakan gözleri bu sefer alaycılıkla dolu değildi. O kadar donuklardı ki biran cansız bir bedene mi bakıyorum düşüncesine kapıldım. Ölü bir adama benziyordu.
Karşısında öyle dikilirken bir şey demesini bekledim. Ama gözleri sanki tüm her şeyi gözlerime aktarmaya çalışır gibiydi. Gel gör ki ben anlamamakta ısrar ediyordum. Beynim algılamak istemiyordu. Karşımda duran bu adamın gizli bir gerçeği vardı ve ben o gerçeğin gizli kalmasını istiyordum. Peki bu kadar kanımı donduran gerçek neydi?
Hamit en sonunda tüm görkemiyle bana arkasını dönerek karanlık ormanda yürümeye başladı. Arkasında donuk bir ben bırakarak. Arkasından gidip gitmemek arasında kalırken kolumun aniden çekilmesiyle sıçrıyorum uykumdan.
Aniden yataktan kalkıp ne oluyor diye etrafıma baktım. Kolum hala elinde olan annemle karşılaşmayı bende beklemiyordum. Anneme çatık bir şekilde bir koluma bir ona bakarken o sinirinden gram eksiltmeyecek şekilde gözlerime karşılık verdi.
"Anne umarım diyeceklerin kolumu kopartacak kadar önemlidir."
Annem kolumu en sonunda bırakmayı düşünmüş kendine gelebilmişti.
"Yemek hazır. O kadar kapının önünde sana seslendim. Sesin gelmeyince ben de girdim. Her saniye uyuyan bünyene şaşırıyorum. Gündüz ortasında nasıl uyumayı başarıyorsun. Kime çektin bilmem ki" diyen annem sonunda yataktan kalkarak kapıya yöneliyor.
"Sana çekmediğim belli annecim" dedikten sonra otuz iki diş sırıtıyorum. Annem gözlerini devirip kapıdan çıkarken bir Of çekiyorum.
Yatağa geri yatarken yataktan çıkmak istemediğimi fark ettim. En sevdiğim aktivite yemek yemek olmasına rağmen canım onu bile istemiyordu. Boş boş yatmak ve uyumak istiyordum. Hoş uyuduğum zaman diliminde de rüyalarıma o Hamit denen kart adam peydahlıyor.
Rüyayı düşünürken içimde oluşan tuhaf his beni boğacak derecedeydi. Benden gizlediği şey herneyse büyük bir gerçek olduğu aşikardı. Peki bunu ben öğrenmek istiyor muydum?
Bazı gerçekler vardır, gizli kalması daha yararına olur insan için. Ama bazı gerçeklerde gün gibi ortadadır. Bellidir. Yoksayamayacağın kadar da büyüktür. Saymak istersin ama bellidir işte. Değiştiremezsin. Gerçek yalındır. Tüm çıplaklığıyla karşında durur bir kılıf giydiremezsin. Saklayamazsın. Bir kalıba sokamazsın.
Aşağıdakileri daha fazla bekletmemek en iyisi. Zorda olsa bir şeyler yemem gerekiyordu. Boynumu son kez kontrol ederken kapıyı açıp karşımda Hamit'i bulmam bir oluyor. Eli hava da kalmış bir şekilde öylece bana bakarken o kadar şapşaldı ki biran gülesim geldi. Derhal kendime çeki düzen vermem lazımdı.
En sonunda elini indirmeyi akıl eden Hamit bir şey demeden aşağıya inen merdivenlerin yolunu tutmuştu. Şaşkın bir şekilde arkasından baka kaldım. Bu adamı anlamak gerçekten ve gerçekten zor. Dengesiz.
Şaşkınlığımı hemen atıp ben de arkasından koştur adımlarla inmeye başladım. Yemek kokuları midemi guruldatmıştı bile. İştahım midemin seslerine bakılırsa yerine gelmişti. Acıkmıştım.
Her zamanki yerime otururken sofraya bakıyorum. Hamit tam karşımda bana bakmayarak çorbasını içmeye başlamış. Boğaz'ında kalır bakışımı ona atarken hissetmiş olmalı ki kirpiklerinin arasından bana baktı. Gözlerimi ondan hemen çekip önümde ki çorbaya odaklandım. Güzel kokuyordu.
Yemekler yendikten sonra herkes bir yerlere ayrılmış muhabbetlere dalmıştı. Ben de öyle hala masada kalmış karalara bağlamıştım. Can sıkıntısından ölmek üzereydim.
Annemle Leyla teyze dedikodu yaparken, babamla Adem amca tavla oynuyordu. Hamit'te bilgisiyarının başında bir şeyler yazmakla meşguldü. Keşke ben de bilgisayarımı getirseydim.
Leyla teyze artık Hamit'e nasıl bakıyorsam fark etmiş Hamit'i dürtmeye başlamıştı. Daha doğrusu çocuğun böğrünü delmişti. O nasıl bir dürtmekse artık.
"Ne oldu anne?" Hamit bilgisayardan gözlerini ayırıp annesine baktı. Çabuk söyle işim var nidasıyla dökülen sözlerine Leyla teyze aldırmadı.
"Jülide çok sıkılmış belli. Bir at turuna mı çıksanız beraber" Hamit annesine baka kalırken benim ağzım açık işittiğimi algılamaya çalışıyorum. At turu mu? Ben, Hamit ve bir at? Atın üstünde ben ve Hamit?
Hamit yavaşça bana dönerek şaşkın ağız beni görünce yarım ağız gülüyor. Kendince eğleniyordu beyfendi. İnşallah attan düşüşüne denk gelirdim. O zaman yarım ağız değil tam gülüş sunmazsam sana Hamit bey.
"Olur anne" diyerek bilgisayarını kapatıp sehpaya koyuyor Hamit. Ben de kendime çeki düzen verip olacakları beklemeye başladım. Artık sonum hayra alamet olur muydu? Yaşayıp görecektik. Ben de ki bu şansla imkansız gözüküyordu ama olsun.
Hamit'le holden geçip bir kapıya varıyoruz. Kulpu çevirip arka bahçeye çıktığımızı fark ettim. Hamit'le beraber çıkarken o nereye gideceğini biliyor gibiydi. Onu yavru bir ördeğin annesini takip edermiş gibi takip ediyordum. Bu benzetme de hiç yerinde olmadı gibi ama neyse işte.
At ahırlarına varınca Hamit en sonda kalan ata ilerlemeye devam etti. Arkasındanda ben. Bir çok at küçük küçük ahırlarında kişneyip duruyordu. Heyecanlanlanırken Hamit'e baktım. Bir ata öyle bir dalmıştı ki varlığımı unuttuğunu anladım. Hayvanları seviyordu. Gece mavisi gözleri parıl parıldı. Saf sevgisini ata öyle güzel yansıtıyordu ki büyülendim. Aklımdan acaba beni de sevince böyle bakar mı düşüncesi geçti. Bu düşünceyi kafamdan hemen atarak atlara dönüyorum. Daha fazla oraya bakamayacaktım. Bakmaya devam edersem kilit vurduğum yerlerden sızıntı oluşacaktı.
Hamit en sonunda varlığımı fark edip bana bakmaya başladı. Ata o kadar dolu dolu bakan gözleri bana dönünce bomboştu. O kadar mı boş bir nesneydim onun için? Neden üzülüyorsam oda benim için boş değil miydi?
Gözlerine perde hemen çeken Hamit kendine gelip ahırın içine daldı. Biraz ilerleyip ne yaptığına bakmaya başladım. Bineklikleri taktığını görünce ciddi ciddi tura çıkacağımızı dank diye göstermiş oldu. İyice gerildiğimi hissettim. Atın önünde o arkasında ben şekilde mi gidecektik yoksa ben önde o arkada mı gidecektik? Her iki seçenekte gerilmeme neden oluyor. Ona resmen yapışık bir tur yapacaktım. Bir yanım istemiyor değildi. O yanı hemen tekmelerle savurup yok ederken Hamit çoktan işini bitirmişti. Atın eğerlerinden tutarak ahırın kapısını açtı. Atı ahırdan çıkarken tüm asilliğiyle simsiyah olan at büyüleyici bir güzellikteydi. Hamit'e yakışır bir asil attı.
Büyülü gözlerle ata bakarken Hamit'te o sıra bana bakıyordu. Elimi tutup ata götürürken irkiliyorum.
"Korkma bir şey yapmaz" attan bakışlarımı çevirip Hamit'e bakıyorum. Ona güvenip elimi tutmasına izin veriyorum. Ata doğru götürürken beklenti ve korkuyla karışık bekledim. Atın nefesini avucumda hissederken kıkırtıma engel olamayıp Hamit'e bakıyorum. Oda bana şaşkın ama bir o kadar da memnun gözlerle bakarken dalıp gidiyorum. Gecelikleri o kadar güzeldi ki. Kayboluyorum.
Hamit elimi bırakmayıp atın yanına getiriyor. Elimi bırakıp arkamı geçerek belimden kavradığı gibi ata bindiriyor. Şaşkınlığımı bile yaşatmayan bu adama baka kalırken oda hemen arkamdaki yerini alıyor. Kendisini iyice bana yaklaştırıp dibime giriyor. Yakınlığı diken diken olmama sebeb olurken Hamit o kadar rahattı ki. Her zaman yaptığı bir işti sanki. Kim bilir kaç Kızı böyle turlara katmıştı. Bu düşünce iyice sinirlenmeme sebeb oluyor.
"İlk defa bir kızı atıma alıp turlayacağım. İlginç olacak"
Hamit'e bakarken o atı seviyordu. Kafamımı okumuştu o?
Atın eğerlerini hafif vurup atın ilerlemesini sağladı. İlk defa ata bindiğimden o kadar heyecanlıydım ki otuz iki diş sırıtmamak için kendimi zırt tutuyordum. Hamit'in dibimde oluşu da ayrı bir heyecan dalgası da yaratmıyor değildi. Koca ahırdan çıkarken babamla Adem amca el salladılar bize. Ben de koca gülümsememle onlara el sallarken az daha Hamit'in gözüne parmağımı sokmak üzereydim. Bana kızgın bakışlarını sunarken ben ben özür dolu gözlerle son kez bakıp önüme tünüyorum.
Belime bir koluyla sarılıp iyice kendine çeken Hamit iyice atta yerleşmemi sağlıyor. Düşmemem için yaptığını biliyorum ama gene de dibimde oluşum ayrı bir elektrik etkisi yaratıyordu.
"Hızlanalım mı biraz? Ne dersin?"
Benden izin istemesine şaşırarak kafamı hızlıca onaylıyorum. Oda gülerek ata komut verip hızlanıyor. Kendimi onun gülüşüne eşlik ederken buluyorum. Kendime kızmayı sonraya erteleyerek anının tadını çıkarmak istiyordum.
Hızlıca giderken heyecandan atan kalbimi acaba hissediyor mudur?
O kadar güzel bir histi ki. Özgür olduğumu hissettiriyordu. Özgür ve tasasız. Her gidişimizde arkamızda bıraktığımız saniyeler anılara karışıyordu. Ölümsüzleşiyor.
Onun için ilk oluşum aklıma geliyor. İlginç demişti. Bunun neresi ilginçti?
Her bir anıda olayda onun için ilk miydim?
Kafamda bir sürü soru oluşuyor ama bir türlü dile getiremiyordum. Korkuyordum yanıtlarından. Benim her şeyimin ilki bu adamdı. Bazıları dışında.
Kötü anıları kafamdan atıp geride bırakmak istiyordum. Gözlerimi kapatıp yüzüme esen rüzgarla uçup gitmesini sağladım. Arkada bırakmayı seçtim. Hamit daha da hızlanıp bir yerde dururken benim hala gözlerim kapalıydı. Yavaşça açıp nerde olduğumuza baktım. Karşımda duran batmakta olan güneş ve ışınlarıyla Göleti aydınlatan bir manzara beklemiyordum. O kadar büyülü bir manzaraydı ki. Nefesim kesildi. Çok eşsiz ve özel bir yere benziyordu. Hamit kafasını kafamın üstüne oturtup yerleşip manzaranın keyfini çıkarmaya devam etti. Ellerini belime sarıp iyice de yerleşmeyi ihmal etmedi.
Şaşkınlıkla kalırken istifimi bozmak adına hamle yapmak istedim ama yapamadım. Kendimde bu durumda kalmak istedim. Lanet olsun ki huzurluydu kolları. Güven doluydu. Biraz olsun bu durumdan kendimi mahrum etmek istemiyordum. İçimden geleni biraz yapmakta sakıncası yok. Kendimi ona yaslarken tarifsiz bir huzur doluydu içim. Ne ara kabullenmiştim bu adamı?
Güneş batana kadar orada kalmış sonunda evin yolunu tutmuştuk. Eve vardığımızda ikimizden de ses çıkmıyordu. İçimize kapanmıştık. Atı ahıra sürerken kafam düşüncelerle ve sorularla doluydu. Gene de huzurlu yanım hala varlığını tüm hücrelerimde gezintisini sürdürüyordu.
Attan Hamit ilk indi. Ahıra atı sokup sonra beni belimden kavrayıp indirdi. Elleri belimde ellerim kollarında öyle kala kaldık. Gözlerine bakarken sorularıma bir cevap bulmaya çalıştım. Ama gözlerinde ki perde o kadar kalındı ki kıpırdatamadım bile. Kalbime dokunan bu duruma daha fazla dayanamayıp kollarını çeken ilk ben oldum. Kendime çeki düzen verdim.
"Teşekkürler gezi için" diyip yüzüne bakmayıp evin yolunu tuttum.
Arkamdan bir şeyler demesini, bir rica bekledim ama gelmedi.
İkimizde özümüze dönmüştük. 

SON ÇIRPINIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin