4

705 54 6
                                    

Koçovalıların üstünde dünün etkisi hissediliyordu. Yüzlerinden düşen bin parçaydı. Cumali öfkeden delirmiş gibiydi. Sakinleşecek gibi de görünmüyordu. Sessizliği bozan kapı sesi oldu.

"Selamun aleyküm." İçeri giren Akın yara içindeki yüzünü saklamaya çalıştı ancak başarılı olamadı.

"Aleykumselam. Yüzüne noldu lan."dedi Cumali ayağıyla tekmeleyerek ittiği sandalyeye otururken.

Selim anlamıştı. "Ben sana bir şey yapmayacaksın demedim mi?"dedi sinirden dişlerini sıkarak.

"Karaca'ya bir şey yapmayacaksın dedin. Azer hakkında bir şey demedin."

Cumali Akın'ın yüzüne baktı ve öfkeyle tekrar ayağa kalktı.

"Ben gidip öldürecem o adamı."

Selim abisinin kolundan tuttu. "Abi lütfen oturur musun? Başımızda zaten Erdenetler denen bir bela varken Azer'i de sarma başımıza lütfen."

"Lan çocuk, daha nasıl sarılacak başımıza? Kızını kandırıp aşık etmiş kendine. Oğlunun ağzını yüzünü kırmış. Ne zaman harekete geçecez Karaca'ya zarar verdikten sonra mı?"

"O mevzu kapandı. Karaca ile bir daha görüşmeyecek."

Yamaç kafasını sallayıp alayla gülümsedi. "Beni dinlemediğine pişman olacaksın abi. Ikisi de vazgeçmeyecek bundan. Ama eğer Celasunla evlenseydi..."

Selim kafasını kardeşine çevirdi. "Yamaç yeter başa dönmeyelim."

"Valla baba, amcam haklı." dedi Akın kendine çay doldururken. "Herif vazgeçecek gibi değil. Dün o kadar yumruk yedi ama hala Karaca diye sayıklıyordu."

Selim öfkeyle döndü oğluna. "O zaman evi daha iyi koruyacaksın Akın efendi. Gidip milletin evini basacağına kardeşini koruyacaksın."sonra da kardeşine döndü tekrardan. "Sen onu bunu boşver de Erdenetlerle ne yapacağız onu düşün. Bu Arık Böke mi neyse hiç iyi şeyler duymadım hakkında. Daha babası var diğer kardeşler var. Kafayı Karaca'ya değil de bunlara yorsan diyorum.

Yamaç çayından bir yudum aldı. Abisinin aksine rahat görünüyordu. "Halledeceğiz merak etme. Öncelikle....

Kahvehanenin kapısının açılmasıyla birlikte Yamaç'ın da sözü yarıda kesilmişti. Gelen Mekeydi. Şaşkın bir hali vardı.

"Abi Azer burda."dedi nefes nefese

Yamaç ayağa kalktı. "Ne demek burda?"

"Bir ordu adamla gelmiş. Kahvehaneye yaklaştı bile ne yapalım?"

Yamaç elini yüzünden geçirdi ve tekrar oturdu. "Kim var kim yok yığ kahvenin önüne. Ama benden talimat gelene kadar bir şey yapmayacaksınız."

"Tamam abi." Koşarak kahveden çıkan Meke'nin arkasından bakan Cumali Selim'e döndü. "Başımıza sarma diyordun, gördün kendi kaşındı. Hele bir gelsin kendi ellerimle gebertecegim onu."

Azer Kurtuluş onları çok bekletmeden geldi. Meke'nin dediği kadar vardı. Resmen orduyla gelmişti. Arkasındaki adamlara beklemeleri için işaret verdi. Daha sonra da kahveye girdi.

"Selamun aleykum."demesiyle Cumali'nin üstüne saldırıp yakasına yapışması bir oldu.

"Lan ne işin var burada senin? Gebertirim seni."

Azer sakince Yamaç'a döndü. "Hani sizde gelen misafir hoş karşılanırdı? Babanızdan böyle görmüştünüz?"

Yamaç kafasını sallayıp gülümsedi. "Doğru. Abi hadi otur. Misafire böyle davranmayız biz. Oturalım dinleyelim. Sonra gerekeni yaparız."

GidemiyorumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin