Giriş

447 23 7
                                    

1.Kısım: Galan; Kayıp Prenses

Giriş: “Hayır mı, Evet mi?”

Derin nefes aldı genç kız. Bunu yapabilirdi orası onun eviydi. Yuvasıydı ve her şeyiydi artık oraya gitmeliydi. Hayatını kaçarak yaşamaya bir son vermeliydi. İçindeki sonsuz özlemi dindirmeliydi. Ölmeden önce bir kez görmeliydi o dünyayı.

Şimdiye kadar kaçmıştı ve ertelemişti zaten. Genç kız kendini cesaretlendirmek için her yolu deniyordu. Her anısını, her rüyasını, her hatırasını yeniden canlandırıyordu gözlerinin önünde. Bu onu boğuyordu. Gözlerinin dolmasına ve boğazına bir yumru oturmasına neden oluyordu. Bu çok zordu onun için. Her şeyi yeniden hatırlamak çok zordu.

Bir yanı evet, diğer yanı hayır diye isyan ediyordu. On sekiz yıllık yaşamında hep eksik kalmıştı. Her zaman kendini yarım hissetmişti. Her gün özlem duymuş ve onla yaşamıştı. Sürekli hayaller kurmuştu. Hep eksik yanını doldurmaya çalışmıştı. Ama hiç bir zaman yatıştıramamıştı bu duyguları. Hep onunla yaşamışlardı. Sanki ikinci bir ten gibi onu sarıp sarmalamışlardı.

Genç kız ne kadar uğraşırsa uğraşsın o ikinci tenden bir türlü kurtulamamıştı. Her yeni güne o tenle uyanmış ve her günü onunla tamamlamıştı. Ama asla onu sarıp sarmalayan ve duygulardan oluşan o tene alışamamıştı. Alışmak imkansız gibi bir şeydi.

Genç kız hep bir kural üzerinde yaşamıştı.  Zor diye bir şey yoktur, imkansız biraz zaman alır. Ama bu duygu teninden kurtulmak onun için bile imkansız gibiydi. Bundan kurtulmanın tek yolu vardı ve artık rahat bir nefes almak isteyen tarafı onu destekliyor, evet diye çığlıklar atıyordu. İmkansızı başarabilirsin diye onu gaza getiriyordu.

Diğer yandan ise genç kız bu duygularla şimdiye kadar yaşamıştı ve öyle yaşamaya devam edebilirdi. Ne kadar daha kötüye gidebilirdi ki? Sadece kendi duygu seliydi bu. Kendine uydurduğu bahaneler kulağa o kadar doğru ve bir o kadar da saçma geliyordu. Buna alışmak imkansızdı. Onu her an rahatsız eden bir şeye alışamazdı.

Elini kaldırıp ailesinden ona kalan yüzüğe baktı. Parmağındaki yüzük gümüşten yapılmaydı. Gün ışığının etkisiyle parlıyordu. Yüzük genç kızdan daha yaşlı olabilirdi ama hem güzel hem de modern görünüyordu. Yüzüğün üst kısmında beyaz –daha çok saydam- küçük yuvarlak bir taş vardı. Etrafı küçük çiçek motifleriyle süslenmişti. Çiçek motiflerinin her bir yaprağında bir taş bulunuyordu. Genç kız diğer elini kaldırıp yüzüğe dokundu. Ona dokunmak iyi geliyordu. Belki saçmaydı ama ailesini hissediyordu onda ve ait oldu yeri ona taşıyordu bu yüzük. Hiç görmediği bir yeri özlüyordu genç kız.

Hayır demesinin tek nedeni korkmasıydı. Evet, bunun adı korkuydu. Şimdiye kadar genç kızın sözlüğünde korkuya yer yoktu ve olmamalıydı. Ama yapamıyordu. Şimdiye kadar hiç korkmayan o güçlü korkusuz kız gitmiş yerine küçük ve korkan bir kız gelmişti. Korkmamalıydı onun hayatında korkuya yer yoktu. Bu korku onu öldürürdü ve ölüm nedenin bir korku olmasını istemiyordu. Cesur ve korkusuz bir şekilde ölmek istiyordu.

Bu konuda da cesur olmalıydı. Korkak bir kedi gibi kaçmamalıydı. Ama bir yarısı hayır diye isyan edip korkaklık yaparken cesur olamıyordu. Bu karmaşada doğru kararı bir türlü göremiyordu. Sürekli yolları karıştırıp geri dönüyordu. Aynı şimdi de olacağı gibi.

Yine hayır kazanmıştı içinde ki savaşı ve lanet olsun ki korkak bir kedi gibi tekrar kaçıyordu. Ama yapamazdı. Buna daha hazır değildi. Henüz değildi.

Arkasını döndü ve bir süredir önünde dikildiği çeşmeden uzaklaşmaya başladı. Çeşme mermer ya da mermere benzeyen bir maddeden yapılmıştı. Ortasında güzel bir denizkızı vardı. Elleri yukarı kalkmıştı ve tuttuğu kaseden sular çeşmenin havuz kısmına akıyordu. Kasenin üzerin çeşitli süslemeler vardı. Her işaretin farklı bir anlamı vardı ve aynı zamanda tek bir anlamı vardı. Birbirleri içine geçmiş desen her göze hitap eden cinstendi. Deniz kızının baktığı tarafta başka bir deniz kızı daha vardı. Havuzun kenarına oturmuştu. Kuyruğunu uzatmış ellerini yere koyup kendini dengelemişti. Kafası ortada ki denizkızına dönüktü. İki denizkızı karşılıklı birbirlerine bakıyorlardı. Yüzlerinde samimi ve sıcak bir gülümseme vardı. Mermer yerine gerçek denizkızlarına daha çok benziyorlardı. Sanki bir anda hareket edecekmiş hissi uyandırıyordu insana.

Suyun aktığı havuz kısmı oldukça genişti. Havuzun etrafı denizkızının elinde tutuğu kase gibi süslemelerle çevriliydi. Hepsi ayrı ayrı göz zevki veriyordu. Kabartmalar şeklinde işlenmiş işaretler çok özeldi. Dünya üzerinde çok az görebileceğin işaretlerle her yerde görebileceğin işaretler iç içeydi. Bu hoş karışım her şeyiyle çok özeldi. Ailesi genç kıza hep böyle söylerdi. Asla işaretleri küçümsememesini tembihlerlerdi.

Ağır adımlarla çeşmeden uzaklaşan genç kız hala savaş veriyordu. Artık bıkmıştı korkak bir kedi gibi kaçmaktan ama korkusu onu elle geçirdiğinde kaçmak başka bir şey yapamıyordu. Bu korkuyu yenmesi lazımdı. Bunu başarabilirdi. Her kaçıştan sonra pişman olmaktan ve sonra yine cesaretini toplamak için uğraşmaktan bıkmıştı. Gına gelmişti artık bu ikilemden. Onu rahatsız eden ve huzur vermeyen o duygulardan artık kurtulmak istiyordu. Böyle devam edemezdi.

Genç kız son kararını verdi ve daha ikinci bir defa düşünmesine fırsat vermeden arkasını döndü. Eğer ikinci kere düşünürse yine vazgeçecekti ve korkak bir kedi gibi yine kaçacaktı. Bu sefer kararını değiştirmeyecekti ve değiştiremezdi de artık çok geçti.

Arkasını dönmesiyle koşmaya başladı. Çeşmeye doğru her adımı hem zor hem de çok kolay atıyordu. Çeşmeye bir adım kala derin bir nefes aldı ve hiç duraksamadan kendini çeşmenin sularına bıraktı.

Artık kendisiyle yüzleşmesi lazımdı…

Artık kendini yarım hissetmemeliydi…

Ve artık başka bir karar için çok geçti…

 ****

Herkese kocaman bir MERHABA! Ben yazarınız Ecrin. diğer hikayemede bir göz attın. adı Bir Tutam Sarı.

Ve ayrıca facebook kullanıyorsanız Ölüm Süvarileri sayfasına bir bakın bence seveceksiniz.

şimdiden okuyan herkese teşekkürler... :)

Galan: Kayıp Prenses #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin