Jimin, o gün dolabını alt üst etmiş en iyi kıyafeti seçmeye çalışmıştı. Sonra başaramayacağını anladığında, her zamanki gibi bir pantolon tişört giyip evden çıkmıştı.
Üniversiteye doğru hızlı adımlarla yürürken bir şey fark etti.
Uzun zaman sonra ilk kez mutluydu.
Ya da mutlu olduğunu düşünüyordu. Kendisi de bilmiyordu. En son mutlu olduğu zamanı bile hatırlamıyordu. Ama Sooyoung garip, felsefi sözleriyle onu mutlu ediyordu.
Sooyoung felsefe okuyordu. Jimin ise hukuk. İleride başarılı bir avukat hatta belki de savcı olmak istiyordu. Bu isteğinin arkasında elbette babasının avukat olması yatmıyor değildi ama kendisi de istiyordu.
Sonunda kampüse girdiğinde yine birkaç bakış ona dönmüştü. Jimin onları umursamayıp etrafta Sooyoung'u aramaya başladı. Bahçede çimlerin üzerinde oturmuş, elindeki kitabı okuyordu. Jimin'in yüzünde ufak bir gülümseme oluşmuştu.
Sooyoung da sanki bunu hissetmiş gibi kafasını kaldırdığında ikisi göz göze geldiler. Sooyoung, Jimin'in yüzündeki ufak gülümsemeyi görünce kendisi daha da büyük gülümsemişti.
Jimin, ufak adımlarla onun yanına vardığında Sooyoung, kitapta kaldığı yeri işaretleyip utancından o dışında her yere bakan çocuğa döndü.
"Jimin, bu kadar gerilmene gerek yok. Yemeyeceğim seni."Jimin, Sooyoung'un kadife sesini duyunca ister istemez kaşları kalkmıştı. Sooyoung, Jimin'in şaşırdığını anlamış ve ona biraz zaman tanımak için etrafa bakmıştı.
Ve o an, Jimin'in ne kadar haklı olduğunu görmüştü.
İnsanlar onlara bakıyor, fısıldaşıyordu.
Sooyoung o an düşündü, Jimin bunu uzun zamandır çekiyordu. Sooyoung da üniversite bitene kadar çekebilirdi.
Gerçi bu bakışların üniversite sonrasında da biteceği belli değildi ama Sooyoung'a göre halledilebilirdi.
"Kim gergin? Ben mi? Bence sen gerginsin. Ses tonundan öyle sezdim."Jimin'in kendini savunmasına Sooyoung gülmeden edememişti.
"Ee, nasıl gidiyor dersler?"Jimin konuyu değiştirince Sooyoung da ona ayak uydurdu.
Bir süre havadan sudan konuşmaya devam ettiler. Daha sonra Jimin neden geldiğini hatırladı.
"Ee söyleyecek misin?"
Sooyoung anlamıştı. Aslında uzatıp Jimin'i utandırabilirdi ama ders saatine az bir zaman kalmıştı.
Sooyoung yapmakla yapmamak arasında gidip gelirken birden yapmaya karar verdi.
Elini yavaşça kaldırıp, Jimin'in kalbinin üzerine koydu.
Hızlı atıyordu.
Yutkunup, konuştu.
"Ben, senin kalbini gördüm Jimin."lafını bitirdikten sonra hemen elini çekmişti. Ama söyleyecekleri bitmemişti. O yüzden devam etti.
"İnsanlar senin sadece dışını ve geçmişini biliyor. Ben ise kalbini ve geleceğini. İnşa ettiğin gelecek kulesini görüyorum. Kalbinin etrafındaki gri dumanı görüyorum. Ve o dumaı dağıtmak istiyorum."
Jimin duyduklarından etkilenmiş bir şekilde donup kalırken, Sooyoung kitabının arasından çıkardığı notu Jimin'in önüne bırakıp, oturduğu yerden kalktı. Minik, hızlı adımlarla sınıfına giderken Jimin hem şaşırmış hem de mutlu olmuştu.
Onu kendisine getiren telefonundan çalan alarm olmuştu. Silkelenip kucağında duran kağıdı da alıp hızlı adımlarla sınıfa gitti.
Sen çok özel birisin Park Jimin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fire ✔
Fanfiction[ha sooyoung & park jimin] hasooyoungy: Sen ateşsin, Park Jimin. 141020-121120