Annem saçlarımı arkamdan topuz yapıyor. Ve aynayı açıyor. Kendime bakıyorum.
Yine o nefret ettiğim uzun ve gri Fedakarlık elbisesini giyiyorum.
Heyecanlıyım. Çünkü ben bir "Kuralsız"ım. Seçimimi doğru yapmalıyım. Aksi takrirde çok tehlikeli olabileceğinden korkuyorum.
Annemin kapıyı kapatışını izliyorum. Bu, beşlide bu evi ve ailemi son görüşümdü. Elbette ziyaret günleri olacaktı. Ama bu his farklıydı.
**
Topluluk binasına giriyoruz ve konferans salonunu buluyoruz. Hemen Fedakarların oturduğu bölüme gidiyoruz ve yanyana oturuyoruz.
Birden mikrofonun tiz sesi odayı çınlatıyor. Ve bilgelik başkanı Jeanine sahneye çıkıyor.
Herzaman yaptıkları konuşmayı yapıyor. Kısaca atalarınızın neden bizleri topluluklara böldüğünden ve Neden onaltı yaşında kendi seçimizi yaptığımızdan.
Jeanine'in konuşması bitiyor ve Marcus sahneye çıkıyor. Piçimsi gülümsemesiyle odayı süzüyor. Yaptığı o piçlikten dolayı kimsenin gitmeyeceğine inanıyor olduğu çok belli oluyor. Bana vurduğu eliyle cebinden bir kağıt çıkarıyor ve kısa bir konuşma yapıp adayları sırasıyla sahneye çağırıyor.
Adaylar sahneye çıkıyor, masanın üzerinde bulunan gümüş bıçakla elini kesiyor ve gitmek istedikleri topluluğu temsil eden kâsenin içine kanlarını akıtıyor. Ki genellikle aileler çocukları onlardan ayrılıyor diye ağlıyor.
Annem yavaşça elimi sıkıyor "Seni seviyorum" diyor. " Ne olursa olsun""Gabriel Edith"
Gabe yavaşça ayağa kalkıyor ve nereyi seçeceğinden emin bir tavırla sahneye çıkıyor. Hiç tereddütsüz elini kesiyor ve kanını "Bilgelik" kâsesine damlatıyor.
Bilgelik üyeleri çoşkuyla ellerini çırpar ve tezahürat ederken, başta ben, annem, babam ve bütün fedakarlar ağzımız açık ona bakıyoruz. Bunu nasıl yapmıştı? Düşmanlarımız? Bütün devlet kontrolunu elimizden almaya çalışan bilgeliğe?
" Jessica Edith"
Adımı duyunca ellerim uyuşuyor ve ne yapacağımı bilemiyorum. Yavaşça ayağa kalkıyorum ve sahneye doğru yürüyorum.
Masanın başına geçiyorum ve gümüş bıçağı elime alıyorum. Sağ elimi açıyorum ve bıçağı batırıyorum. Açılan yarayı, Fedakarlık kâsesine uzatıyorum.
Marcus'un suratına bakıyorum. O çok bilmiş tavrıyla bana bakıyor. Sonra aileme bakıyorum. Annem. Annem başka topluluk seçeceğimi tahmin edebiliyordu. Bu yüzden Ne olursa olsun seni seviyorum demişti.
Düşünmeye başlıyorum ve olmak istediğim yeri düşünüyorum. Kesinlikle fedakarlık olmadığına karar verip 10 saniyelik deli cesaretiyle kanayan bileğimi Cesurluk kâsesine doğrultuyorum ve kanımın yanan ateş üzerinde cızırdamasını izliyorum.
Annem kendinden emin bir şekilde bana bakarak gülümsüyor. Babam ise şaşkın. Marcus sinirli gözlerini üzerimden alamıyor.
Hemen yeni grubumun yanına oturuyorum. Birisi ayağa kalkıyor ve bana sarılarak yerini bana bırakıyor. Onun yerine oturuyorum.
Seçim töreni devam ederken fenalaşıyorum ve hava alma gereği duyuyorum. Kapının önüne çıkacağımı söylüyorum ve kapının önüne doğru yürüyorum. Aldığım kararla artık bir fedakar olmadığımı kendime birkez daha hatırlatıyorum.
İçeri girmeye hazırlanırken sırtıma yediğim darbe ile nefesim kesiliyor. Marcus bana bakıyor. Bana nasıl vurabiliyor?
Hemen onu itiyorum ve içeri koşmaya çalışıyorum. Ama benden daha güçlü duruyor.
"Seni bücür!! Sana Fedakarlıktan ayrılma demiştim! Sen ve kardeşin bütün işi bok ettiniz!"
Hemen nefesimi toparlıyorum ve ayağa kalkıyorum.
" Ben hiçbir zaman fedakar olmadım. Ben Bencilim ve bunu biliyorum. Ama sen? Sen bencillerin en bencilisin. Sırf itibarın zedelenmesin diye insanların haklarını yiyorsun!"
Marcus'un eli yüzüme yapışıp, ben sendeleyene kadar bağırdığımı anlamıyorum bile. Bu sefer kaşımı patlattığını, kapıdaki camın yansımasından görüyorum ve kolumu elinden kurtarıp içeri doğru koşuyorum. Yerime oturuyorum.
Yanıma oturan çocuk, omzumu dürtüyor.
"Kaş'ın kanıyor."
Elimle kaşıma dokunuyorum. Evet kanıyor. Hemde fazlasıyla. Ben elimle kanamayı durdurmaya çalışırken, Jeanine seçimlerin bittiğini söylüyor ve cesurlar ayaklanıyor. Son bir kez daha Gabe'in annemin ve babamın yüzüne bakıyorum. Sonra hüzünle yüzümü önüme eğiyorum.
Birden kapılar açılıyor ve Cesurlar koşmaya başlıyor. Onlara yetişmek için ben de koşmaya başlıyorum. Tren raylarına geliyoruz ve koşmaya başlıyoruz. Adının steve olduğunu öğrendiğim çocuk, kapıları açıyor ve herkes içeri atlıyor. Birtek ben kalıyorum. Sonunda en sondaki kapıya yetişiyorum ve kendimi içeri çekiyorum. Yanımda oturan kızı fark ediyorum. Ben soluklanmaya çalışırken elini uzatıyor ve "Kathleyn" diyor. Elimi uzatıyorum ve "Jessica"diyorum.
- Farkında mısın? Kaş'ın kanıyor?
Başımı onaylarcasına sallıyorum. Biz sohbet ederken bir kadın geliyor ve "Hazırlanın" diyor. Anlamıyorum. Ayağa kalkıyorum ve açık kapılardan birinin başına geçip, dışarıya bakıyorum. "Atlıyorlar" diyorum Kathleyn'e. "Ne?" niye bağırıyor Kathleyn. "Birlikte?" "Birlikte"
El ele tutuşuyoruz ve trenden atlıyoruz. İşte o zaman kuşlar kadar özgür olsuğumu anlıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Korkusuzlar Yerleşkesi
FanfictionDivergent serisine aşık bir Kızın gözünden Fanfiction. ( Kitapta yalnızca divergent serisinden esinlenilmiştir. Aynı şeyleri yazmıyorum) :)