3. Bölüm- Anı

48 4 0
                                    

Levent'in Anlatımıyla

   Yola çıkalı birkaç saat geçmişti ve ilk konuşmadan sonra ikimizden de çıt çıkmamıştı. Ortamdaki derin sessizliği en sonunda Eslem bozdu.

"Biraz küçüklüğünüzden bahsetsene. Sizin Meyra'yla çok güzel anılarınız var bence. Hem ben de merak ediyorum."

"Evet, biliyorsun zaten iyi anlaşıyorduk."

"Hadi anlat o zaman."

"Peki... İsminin anlamını öğrendiğinde Meyra daha 6 yaşındaydı biliyor musun? Ben öğretmiştim."

 Aralık 2003

"Levent dışarı çıkalım mı?" Küçük kardeşimin sesiyle okuduğum kitabı bırakıp arkama döndüm.

"Olmaz Meyra. Yarın çıkartacağım dedim ya. Hem hava karardı hem de annemin kızacağını biliyorsun."

"Ama abi, kar yağıyor! Lütfen..." Bir süre  yüzüne sert bir şekilde bakınca gözlerinin dolduğunu fark ettim. Üzülmesine dayanamıyordum. Benim yüzümden üzülmesi zaten dayanılmazdı. Oturduğum yerden kalkarak cam kenarındaki yatağının yanına gittim.

"Tamam. Dışarı çıkmak yerine seninle bir oyun oynayalım mı ışığım?"

"Bana neden ışığım dediğini söylersen oynarım." Bir an bunu merak etmesine sevinerek tebessüm ettim.

"İsminin anlamını bilmiyor musun Meyra? Parıldayan ışık demek. Sana o yüzden böyle hitap ediyorum. Yoksa sevmiyor musun?"

"Hayır seviyorum abi. Peki Levent'in anlamı ne?"

"Benim ismimin mi? Şey, birkaç tane anlamı var sanırım. Birincisi yakışıklı demek diğeri de denizciydi herhalde." Gülerek boynuma atladı küçük kardeşim.

"Yakışıklı abim benim! Evet, ne oyunu oynayacağız?" Yatağına yatırıp saçlarını okşamaya başladım ve uykusunun gelmesi için sakince konuştum.

"Şimdi camdan dışarıya bak. Kar tanelerini görüyorsun değil mi? Beraber onları izleyeceğiz ve sabah resimlerini çizeceğiz. En güzel kar tanesini gören kazanır."

  günümüz...

"Bana cevap vermeye gerek bile duymadan izlemeye başlamıştı yağan karı o gece. Yaklaşık beş dakika sonra da uyumuştu zaten. İşte böyle..." 

"Meyra, Levent... Ne güzel isimleriniz var. Anlamları da öyle."

"Senin güzel değil mi sanıyorsun?  Günahsız, değerli kişi demekti diye hatırlıyorum. Araştırmıştım." Gülerek yüzüme baktı.

"İsimlere takıntılı olduğunu bilmiyordum!" Aynı şekilde gülerek cevap verdim.

"Takıntılı bir nişanlın yok Eslem. Sadece ilgimi çekiyor. Biraz dinlenelim mi, ne dersin?"

   Gözlerime bakıp onaylarcasına kafasını salladı. Bulabildiğimiz ilk otelde durup arabadan sadece gerekli olacak eşyaları alıp odaya yerleştik. 

Meyra'nın Anlatımıyla

   Gün batımından gözlerimi ayıramıyorum. Sanki güneş sadece gökyüzünde batmıyor. İçimde de bir şeyler batıyor, sönüyor. Anıları düşünerek bir yere varılmıyor. Zaten varılsaydı, geçmiş hepimiz için daha anlamlı olmaz mıydı? Bazen bazı yerleri bıraktığımızla kalıyoruz. Ardımızda sadece bir mekanı değil, kişileri ve anıları bırakıyoruz. Eşyaları bırakıyoruz. Ben evimi bırakırken orada kendimi de bıraktım. Ve bunu çok geç fark ettim. 

   Verandada uzun uzun düşünüp kahvemi içerken Oğuz'un ayak seslerini duydum. Birkaç saniye sonra yanıma oturdu. Kafamı omzuna yaslayıp gözlerimi kapattım. Huzur buluyor muydum, bilemiyorum. O gece evden çıkarken olabilecekleri böyle hayal etmemiştim. Mutlu olurum sanmıştım. Oysa şuan mutlu olup olmadığımı bile bilmiyordum. 

"Ne düşünüyorsun Meyra?"

"Şehre gitmek istiyorum ben."

"Böyle bir şeyin mümkün olmadığını gayet iyi biliyorsun. Seninle bir kez daha tartışmayacağım."

"Ben de tartışmayacağım ki. Sana sadece bir istek sundum."

   Ayağa kalkmasıyla birlikte gözlerimi açtım. Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda göz göze geldik. Ardından konuşmak için dudaklarını araladı. "Ve ben de reddettim. Konu kapandı."

   Umutsuzca gözlerimi tekrar sessiz ormana çevirdim. "Bana şal getirir misin? Hava soğur şimdi."

"Hayır, içeri giriyorsun. Kendin söylüyorsun, hava soğuyacak ve akşam oldu." Telefonunun çaldığını duyunca son kez bana kafasıyla içeriyi işaret edip gözden kayboldu. Uzun zaman sonra telefonla konuşması içimde bir merak uyandırmıştı. Parmak uçlarımda içeriye girip, kapıyı bile kapatma gereği duymadan karanlık evde önümü görmeye çalıştım.

   ---

   Genç adam, kızın konuştuklarını duymaması için elinden geldiğince sessiz bir şekilde kuruyordu cümlelerini. Ve bir o kadar da öfkeli...

"Ne istiyorsan çabuk söyle, duyabilir."

   Kadın sinir bozucu bir şekilde gülerek konuştu. "Yavaş ol. Önce küçük bir oyunum var sana." Derin bir nefes alıp devam etti. "Sevdiğim bir söz vardır. Yazar diyor ki: 'Aşk, sevilen kişinin seven kişiye kendisi üzerinde zorbalık yapma hakkını armağan etmesidir.' Kime ait olduğunu biliyorsan asıl oyunu anlatacağım sana. Bilmiyorsan oyun bitti Oğuz."

   Bir süre sustu. Biliyordu ama buna rağmen sustu. Ne çıkaracaktı bundan, nereye bağlayacaktı bunu? Aradaki sessizlik uzun sürmüş olmalı ki kadın tekrar konuştu.

"Sanırım oyunumuz bitti. Söyleyeceğin bir şey yoksa kapatıyorum."

"Yeraltından Notlar, 1970, Fyodor Mihailoviç Dostoyevski. Devam et, ne söyleyeceksen söyle artık."

   Tekrar derin bir nefes aldı kadın. "Meyra sana aşık olarak sana bu hakkı tanıdı. Ona acı çektireceksin. Bir ay boyunca acıya dayanma şeklini gözlemleyip bana tek tek anlatacaksın. Artık not mu alırsın, orasını bilmem. Eğer bir şekilde dediğimi yapmadığını anlarsam ne olacağını tahmin edebiliyorsundur umarım."

"Senden nefret ediyorum. Sakın aileme yaklaşma. Meyra'ya en güzel acıyı çektireceğim konusunda emin olabilirsin."

   Dediği şey ona acı verirken yumruk yaptığı için kasılan elini fark etti. Yüzünü buruşturarak elini hareket ettirdi. Odadan çıkmak için kapıya doğru yöneldi. Yavaşça kafasını kaldırdı...

---

"Meyra'ya en güzel acıyı çektireceğim konusunda emin olabilirsin."

   Duyduğum cümle beynimin içinde yankılanırken gözlerimin dolmasına engel olamadım. Sol gözümden akan bir damla yaşla birlikte dudaklarımı araladım.

"N-Ne? Neler oluyor Oğuz?"

"Biliyorum, ne desem inanmayacaksın. Konuşmamız gerekiyor ve kafan karıştı bunun da farkındayım. Ama..." İki adım atıp yanıma yaklaştı, kollarımı nazikçe tutup konuşmaya devam etti. "Sadece... Seni seviyorum ve ilk defa birinin yardımına ihtiyacım var. Meyra bana yardım eder misin?"

   Sustum. Konuşamıyordum, tek kelime çıkmıyordu ağzımdan. Olmuyordu. O an aklımdaki tek şey ona sarılmaktı. Ben de yaptım. Çünkü biliyorum herkes bir gün kaybolacak ve ben kaybolmadan önce yanımdakilere sımsıkı sarılmak istiyorum.





Parıldayan IşıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin