2. Bölüm-Yolculuk

52 7 0
                                    


Levent'in Anlatımıyla

     Bir şeyler değişmişti, daha bir çok şey değişecekti. Belki kaybolacaktık, belki de bulacaktık ulaşmamız gereken yerleri. Bazen biri geliyordu ve değiştiriyordu her şeyi, tüm hayatını, tüm benliğini. Adına ne derseniz deyin, kardeş, dost, arkadaş, sevgili... Sonra onu keşfediyordunuz mesela. Sizi değiştirebilecek kadar güçlü olan bu insanı merak ediyordunuz. Ama ben onu henüz keşfedememişken kaybettim. Meyra'mı kaybettim. Işığımı, umudumu, tek varlığımı... Şimdi başka güneşlerin altındayız ve ben onu çok özlüyorum.

"Bulacağım..." diye fısıldadım aynadaki yansımama. "Seni bulacağım ve bir daha ellerimden kayıp gitmene asla izin vermeyeceğim Meyra'm. Söz..."
     

     Eslem'in sesiyle irkildim ve hızlıca parfümümü sıkıp odamdan çıktım. "Gitmiyor muyuz? Azra Hanım'a yakalanmak istemiyorsan çıkmamız gerek hemen."

"Gidiyoruz. Ayrıca anneme yakalanmak umurumda değil. Ne derse desin onu artık dinlemeyeceğimi biliyorsun."
    

     Yaklaşık on dakika sonra evden çıkmış, arabaya çoktan binmiştik. "Bir planın var mı?" dedi Eslem ortamdaki derin sessizliği bozarak. Bu sorunun cevabı çok net değildi. Bir şeyler düşünüyordum, evet, ama uygular mıydım, işte onu ben de bilmiyorum.
"Senin?" dedim sorusuna aynı şekilde cevap vererek. Biraz düşündükten sonra yanıtladı. 


"Günlerdir aklımda bin bir türlü teori canlanıyor aslında sevgilim. Sadece kaçırılmadığından eminim. Şey... Sence onunla gitmiş olabilir mi?"


"Onunla?" diye tekrar ettim kimden bahsettiğini anlamayarak. Tereddütle konuştu. "Oğuz..."

"Bu ihtimali düşünmek bile istemiyorum Eslem... Hazır mısın?" Yüzündeki gülümsemeden onun da en az benim kadar istekli olduğu belliydi Meyra'yı bulmaya.

"Hazırım. Her şeyden çok..."

     İşte her şey asıl şimdi başlıyordu. Bizim yolculuğumuz tam şimdi başlıyordu. Kaybettiğimiz ışığa doğru yola çıkmıştık bir kere, bunun geri dönüşü olmayacaktı. Ve olacak her şeyden bihaber, yüzümüzde umudun tebessümüyle başlamıştık her şeye...

Meyra'nın Anlatımıyla

"Oğuz, nereye gidiyoruz söyleyecek misin artık?"
     

     Aniden Oğuz'un hazırlanıp, mayolarımı almamı söylemesinden bu yana bir saat geçmişti. Arabaya binip iki katlı orman evinden uzaklaşmıştık. Beni şehre götürmeyeceğini biliyordum. Ayrıca orman evinden çıkmamı da zaten pek onaylamıyordu.

"Geldik. İn bakalım."
     

     İner inmez karşımdaki görüntünün ne kadar eşsiz olduğunu fark ettim. Gözlerimin önünde koskocaman bir şelale akıyordu. Meraklı gözlerle Oğuz'a baktım.

"Burada ne yapacağız?" Gülümsedi. Yanıma gelip kollarımdan tuttu ve gözlerimin içine baktı.

"Hep bir şelalenin altında yüzmeyi ne kadar çok istediğinden bahsetmiyor muydun sen? Al işte, sana fırsat. Ama yalnızca iki saatin var haberin olsun."

"Tamam. Ama nerede giyeceğim mayolarımı?"

"Arabaya geçebilirsin, ben zaten tişörtümü çıkarır çıkarmaz girebilirim biliyorsun." dedi gülerek.

"Son zamanlarda fazla gülüyorsun Oğuz."

"Son zamanlarda fazla konuşuyorsun Meyra." Gülümseyerek arabaya gittim ve bikinimi giydim. Geldiğimde Oğuz çoktan suya girmişti. Sırtındaki dövmeler ilk defa bu kadar dikkatimi çekmişti. Acaba sorsa mıydım? Tersler miydi? Anlamı var mıydı bu karmaşık çizimlerin? Bir anda büyük bir cesaretle suya girip yanına doğru ilerledim. Yanına ulaşana kadar bana bakmadı. Gerçi ulaştıktan sonra da bakmamıştı.

"Şey," dedim merakla. "Dövmelerin... Bunların bir anlamı var mı? Genelde benimkiler anılarıma dayanır da. Merak ettim." Sanki kafasındaki düşüncelerin arasında bana yer yokmuş gibiydi o an. 

"Oğuz?"

"Bir gün anlayacaksın..." dedi fısıldayarak. Kaşlarımı çatarak biraz daha yaklaştım yanına. "Ne demek istiyorsun Oğuz?"

"Hiç. Hiçbir şey. Hadi yüzelim." dedi ortamdaki gerginliği dağıtmak istercesine. Daha fazla tartışmayı kaldıramayacağımdan olsa gerek konuyu uzatmadım. Kollarımı kocaman açıp, bir yandan suyun içinde koşmaya çalıştım. O sırada Oğuz arkamdan seslendi.

"Ben çıkıyorum, buralardayım, bir şey olursa seslen. Bu arada, bu ilk ve son yolculuğumuz olmayacak, haberin olsun."
   

     Cevap vermedim. Sesimi çıkarmadım. Üzülsem mi, yoksa sevinsem mi bilemedim. Sadece kollarımı açtım, kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım ve gözlerimi kapattım. Şu anda hayallerimden birini gerçekleştirmeme rağmen neden kahkaha atıp oradan oraya koşturamıyordum ki? Belki de her şeyi merak edip o soruyu sormasam, birlikte daha mutlu olabilirdik bulunduğumuz yerde. İçimde hala daha mutlu olabileceğimize dair olan inancımla suyun yanında yüzüstü uzanmış olan Oğuz'un yanına gittim.

"Az önce sudan çıkarken, bunun ilk ve son yolculuğumuz olmayacağını söylemiştin. Yani, bundan sonra yollara aitiz. Öyle mi?" Kafasını kaldırıp bana baktı. Gülümsedi.

"Evet Meyra. Bundan sonra biz yollara aitiz."
     

     O an anladım ki bizim yolculuğumuz yeni başlıyordu. Bizim hikayemiz yeni başlıyordu. Kavuşmak isteyip, kaçışımızın hikayesi...


Parıldayan IşıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin