1

261 27 7
                                    

Eylül 1, 1989

Sevgili Günlük,

İyi biri olduğuma inanıyorum, bilirsin, herkesin içinde iyilik vardır. Ama... İşte buradayız, son senenin ilk yılı. Ve etrafımda dolaşan, hayatım boyunca beraber olduğum bu insanlara bakınca "Ne oldu?" diye sormadan edemiyorum. O kadar değiştiler ki...

Küçükken birlikte kovalamaca oynadığım insanlardı her biri. Daha sonra büyüdük ve bana göre bu bizleri tetikleyen şey oldu.

Okuluma hoş geldin! Gerçi burası bir okul değil, kurtlar sofrası.

Nefesimi tutup mezun olacağım günü saymaya çalışıyorum. Üniversitenin buraya kıyasla kesinlikle bir cennet olacağına eminim, Haziran'a kadar ölmezsem.

Ama yine de biliyorum ki hayat güzel olabilir. Her gün bunun için dua ediyorum. Bir kere değiştiysek bir kez daha değişebiliriz. Tekrar eskisi kadar güzel olabiliriz.

Ama bugün olacağını sanmam.

Her şey Harvard, Duke, Brown gibi üniversitelerden gelecek olan mektubumla iyileşmeye başlayacak. Bu komadan uyanıp diplomamamı aldığım zaman. O zaman bu şehri uçurabilirim.

Sarmaşıklarla dolu ve dumanlı, tatlı fransız kafelerinde dolaşacağım. İçimdeki bu saçma yeri yıkma dürtüsü ile savaşmaya devam etmem gerek.

"Dikkat et!" Elimdeki tabldota vurup düşürdü.

"Opps~"

Kendisi Jeong Yunho.

3 yıldır okul takımında ve bu işleri neredeyse sekiz yıldır yapıyor. Hani bu tabldota vurma ya da tam bir göt olma işlerini.

Ama ben yine de her şeyin güzel olacağı günü beklemekte kararlıyım. O günün geleceğini biliyorum ve dua ediyorum.

Sırtıma değen tabldotla arkamı döndüm. "Hey Joong."

"Hey..."

Kim Hongjoong.

Bebek bezi taktığım dönemden beri en yakın arkadaşım. Onu çok severim.

"Bu akşam film gecesi yapıyor muyuz?" diye sordu.

"Evet, Jiffy Pop mı yine?"

"'Prenses Gelin'i kiraladım!"

Elimde olmadan güldüm, neredeyse her ay düzenli olarak bu filmi izliyorduk. Bazen bıkkınlık geliyordu ama onun bu neşesi tüm o bıkkınlığı unutturuyordu.

"Ezberlememiş miydin onu?" Yandan bir sırıtma verdim. Utanmış göründü.

"Ne diyebilirim ki? Mutlu sonlara aşığım."

"Kim Hongjoong yine mi yüklendin tüm yükü?!"

Yüzümüze doğru bağırıp Joong'u itmişti. Düşmese bile tepsideki yemekler dökülmüştü bile. Yunho'nun yanına gidip 'çak beşlik' yaptı.

Song Mingi.

Okul takımının kaptanı. Futbol takımındaki en akıllı çocuktur ayrıca, tıpkı en uzun cüce olmak gibi.

"Hey! Kaldır onu! Hemen şimdi." Kendimi tutamayıp bağırmıştım. Bize böyle davranamazlardı! Bunun bir mantığı yoktu. Yunho'yla güldükten sonra yavaşça bana döndü. Kafeteryadaki herkesin şu an sanki işleri güçleri yokmuşcasına bizi izlediklerini fark edebiliyordum. Hongjoong ise onun için sorun olmadığını söylüyordu. Bunu istemiyordum, sesini çıkarmalıydı.

𝐒𝐞𝐯𝐞𝐧𝐭𝐞𝐞𝐧Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin