6 • SON

77 16 0
                                    

Wooyoung eve geldiğinde gözlerinin şiştiğini biliyordu. San'ı sevmişti. Gerçekten. Ama olmuyordu işte. Olmasını nasıl bekleyebilirdi? Şimdiye üç kişinin ölümüne sebebiyet vermişlerdi! San bir şekilde ondan ayrılmasını engellemişti. Bunun sadece yaşadığı adrenalinden kaynaklı olduğunu söylemişti. İnanmıyordu ona artık, yine de sakin bir kafayla karar vermenin daha doğru olduğunu biliyordu.

Yeosang onu aradığında yatağında uzanmış tavanla bakışıyordu. Kafasını ahizeye çevirdi, bir süre bekledi ama kapatacak gibi görünmüyordu. O da açtı. "Y-Yunho ve Mingi'yi ölü bulmuşlar. Birbirlerini vurmuşlar. O-Onlar birbirlerini seviyorlarmış ama tepki görmekten korktukları için gizlemişler."

Yeosang'ın konuşurken sesi çatlıyordu ve bunları söyledikten sonra bir süre sessizliğe büründü. Wooyoung yatakta oturur pozisyona geçti. Tüm olanlara çok üzülüyordu ama en çok Yeosang'a üzülüyordu. Bir hafta içerisinde neredeyse tüm arkadaşlarını kaybetmişti, Jongho da ona soğuktu bu aralar.

"Şey diyecektim. Cenazeleri bu öğleden sonra kalkacak. Gelir misin? Jongho, Mingi'nin ölü halini görmek istemediğini söyledi ve onları tek başıma uğurlayabilecek gibi hissetmiyorum."

Wooyoung dalgınlıkla başını salladı. Sonra Yeosang'ın onu göremediği aklına geldi. "Tabii, yarım saate yanına gelirim." Telefonu kapattı ve ayağa kalktı. Üzerini değiştirdi. Aynı kıyafetlerle cenazelerine gitmeyi istemiyordu. Korkunç hissederdi. Bu şekilde de hissediyordu ama yine de... Cenaze için tamamen siyah giyinip kiliseye gitti. Yeosang kapıda onu bekliyordu. Gelince sarıldı ona. Wooyoung karşılık verirken kendini ağlamamak için zor tutuyordu.

Yeosang ondan ayrıldı. "Rahip de birazdan gelecek. Hadi içeri girelim." İçeri girdiklerinde ölen ikilinin babalarını öylece tabutlara bakarken buldular. Wooyoung kenardaki sandalyelerden birinde San'ı gördü ve hemen kafasını çevirdi.

"Hadi bir yere geçelim birazdan başlar zaten." Wooyoung ve Yeosang, San'dan uzak bir köşeye geçtiler. Oturduklarında Yeosang kolunu Wooyoung'ın kolunun içinden geçirdi.

Rahip de geldiğinde herkes sessizleşti. Klasik dua ve ilahilerden sonra babalarına söz hakkı verilmişti.
"Oğlumun eşcinsel olduğunu bilmiyordum. Bunu benimle paylaşmamış olması beni bir miktar üzdü. Ölü eşcinsel oğlumu seviyorum." Mingi'nin babasından sonra Yunho'nun babası da benzer şeyler söyledi ve cenaze sonlandı. Cenaze çıkışı San yanına gelmeye çalıştı. Hongjoong yanına koşarak gelmese ne yapardı bilmiyordu.

Yeosang'a iyi günler dileyerek Hongjoong ile arka tarafa geçtiler. Gerçi ne kadar iyi bir gün olabilirse. Hongjoong'un gözleri tamamen şişmiş ve kızarmıştı. Ayrıca göz altlarından belli ki birkaç gündür uyuyamıyordu. Sürekli etrafı kontrol ediyordu. Sanki bir de paranoyaklaşmıştı? Wooyoung'ın kollarını tuttu sıkıca. Canı biraz yanıyordu ama bundan şikayet edecek değildi. "Geçen seferden beri bunu düşünüyorum."

"Geçen sefer?" Wooyoung tek kaşını kaldırdı.

"Seonghwa'nın gizemli ölümünden beri. Seonghwa kendini öldürecek biri değil! Bunu biliyoruz. Ayrıca ölse bile asla kendine ait şeyleri birilerine bağışlamaz." Kollarını bıraktı ve ellerini kullanarak anlatmaya başladı. "Mektubunda da sıkıntılar vardı. Daha önce anlatmaya çalıştım ama zamanın yoktu. Ve şimdi daha da şüpheleniyorum."

Wooyoung endişeli gözlerle Hongjoong'u izliyordu. "Neyden?"Hongjoong zekiydi, anlamış olmalıydı.

"Onları biri öldürdü. Onları San öldürdü, onlara daha önce silah çekmişti zaten."

Sağ elini alnına götürdü."İnanamıyorum, neden yaptı ki?"

Wooyoung fısıltıyla karışık söyledi. "O yapmadı."

𝐒𝐞𝐯𝐞𝐧𝐭𝐞𝐞𝐧Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin