2

18 1 0
                                    


Esintiye kendini sunan, yeşilin en güzel tonlarını taşıyan yapraklar birbirine karışıyor, sınıfın camından dışarıyı izlemekte olan kızın gönlünde soluklanıyorlardı. Okulun bahçesini izlerken konuda ileri oldukları gerekçesiyle boş bırakıldıkları dersten çoktandır kopmuştu. Önünde açılmış bembeyaz defter sayfalarına baktı. Defterlerin yaprakları önce zihnine aktı, oradan içinde varlığından habersiz olduğu kıyılara düştü. Sayfaları savruldukça koptu, satırlarında kalem izleri yerine çamur toprak izleri. Eriyip yok oluyor toprağa bulanmış kağıt parçaları, ardından çamurdan bir yüz oluşuyor gözleri önünde. Tanıdık.

Kendisinden bir yaş büyük olan Orhan. O, farkında olmadan kalbindeki bazı hareketlenmeleri oluşturuyor ve bu ona garip, tatmaya alışık olmadığı türden bir sancı veriyordu. Düşünmek istemedi, sadece uyumayı diliyordu eve gidip. Dün gördüğü ve her hatırlayışında oradaki ruhu yeniden yaşadığı rüyayı sabah okula gitmeden önce, tüm tazeliğiyle kağıda geçirmişti. Zil çaldığında okulu olabildiğince hızlı terk edip, yollara attı kendini. 

Zihni yine ona giden yollara giriş yapmaya çalışıyordu fakat bu yolların çıkmaz yol olduğunu biliyordu. Orhan'ın kendisini görüp görmediğinden bile emin değildi, hatta herhangi bir kızı bile. Sadece birkaç arkadaşıyla takılan ve etrafında pek fazla bakmayan biriydi o. Daima yere bakarak yürür ve dalgın görünüşünü destekleyecek kadar dikkatsizdi. Yürürken mutlaka biriyle çarpışır ve kafasıyla bir özür işareti yapıp yoluna devam ederdi. Bunları, okul tenefüslerinde sınıfın camından Orhan üç kişilik arkadaş grubuyla takılırken gözlemlemişti.

Bazı insanlar vardır ya, ilk gördüğünüz anda gözlerinde çok aşina bir ifade bulursunuz. Sanki çok evvelden birbirini tanıyıp, bir şekilde kaybolmuş iki bedenin buluşması gibidir bu gözler. Sadece bakarsınız ve o adeta gözlerinizin derinlerinde sizin bile bilmediğiniz köşelerde ruhunuza dokunur, onu anlar ve susar gibi gelir. Orhan de öyleydi işte bu kız için.

Güneş batacağının haberini verircesine camlara, ağaçlara, insan yüzlerine vuruyordu. Bakın, batıyorum, haberiniz olsun diyor gibi, ama kimse oralı değil gibi. Her gün öyle olağandır ki güneşin doğması ve batması, kimse sonların bu kadar güzel olabileceğinin farkına bile varmaz. Sol yanağında güneşin son sıcaklıklarını duyarken dün camda gördüğü görüntü geldi gözlerinin önüne düşüncelerinden sıyrılıp.. Rüyası soğuktu, hayal gücü ilerledi ve noktalandığı rüyasının sonuna yeni cümleler ekledi. Şimdi denizin her kat koyuluğunda binlerce balık sürüsünün belirsiz hareketlilikleri, karanlıkta seçilemeyen bir balina kocaman ve yapayalnız, doğurduğu hüzünden habersiz bir köşedeydi. Buzdağının şekli bozuk karanlık yüzü ve çok soğuk sular.

Bir ses böldü kurduğu rüyayı, bir kavga sesi. Sesleri daha iyi seçmek için duvarın en ucuna gitti ama kafasını uzatıp bakamadı. Kavganın bir para meselesi olduğunu anlamıştı. "Bu haftasonu söz vereceğim paranızı." Duyduğu ses zihninde adeta şimşeklerin çakmasına sebep oldu. Orhan'ın sesine tıpatıp benzeyen bu ses ona duvardan kafasını uzatıp bakabilme cesareti vermişti. Tahmininde yanılmamıştı. Yerde sol kaşı kanla boyanmış yatan Orhan ve başucunda duran iki gence kendisini belli etmeden bakmaya çalıştı. Son birkaç söz daha söyleyip yerde yatan Orhan'a gözlerini dikerek yolun ilerisine doğru hızlı adımlarla yürüdüler. Sokak boştu, etrafta ona yardım edebilecek kendisinden başka kimse yoktu. Duru gördüğü olayın şokundan bir anlığına sıyrılıp yanına gidip gitmemek arasında kalmıştı fakat bunun insani bir yardım olacağını düşünüp adımlarını yerde yatar pozisyondan oturur poza geçen Orhan'a yöneltti.

Orhan gelen sese kafasını çevirip baktığında, sokağın ucunun açıldığı denizle vuslatını tüm şehre sergileyecek olan güneşin turuncu ışıklarının arkasından vurduğu kızla buluştu gözleri. Gözlerinin kahvesi birbirine iyice karışırken hayır, kızı tanımıyordu. "Şey ben... " Duru ne diyeceğini bilemiyordu ve fazlasıyla heyecanlanmıştı. Kalbi dört nala koşuyordu, Orhan'ın bunu hissedeceğinden korktu. Yaptığı hareketin kendisi için ne kadar büyük bir cesaret göstergesi oluşundan kaçmak istercesine çabucak, "Yüzün... kanıyor." dedi ve yanına eğildi. Orhan anlam veremeyen bakışlarını Duru'ya atıyor, ona kimsin diye sormak istiyordu fakat bunu yapmadı. Duru anlamıştı. Duru'nun bedeninden yayılan sıcaklığı rüzgar yüzüne vururken Orhan yüzünü kızdan ayırıp denize çevirdi. Duru eliyle sol kaşına işaret ettiğinde Orhan ürküntüye benzeyen bir tavırla kızdan uzaklaşıp ayağa kalkarken ellerini birbirine sürterek temizledi.  Gözleri ellerindeyken iyi olduğunu söyledi belli belirsiz bir sesle. Duru da ayağa kalktığında kendisinin ondan yaklaşık yirmi cm kadar kısa olduğunu fark etti. ''Yüzün yaralı. Yardım istemiyor musun gerçekten?''

Orhan kafasını hayır anlamında sallayıp Duru'nun geldiği yöne doğru hızla yürümeye başladı. Duru kalbini sakinleştirmeye çalışırken yağmur çiselemeye başlamıştı ekim akşamı. Yaklaşık bir senedir sevdiği kişiyle ilk kez konuşmuştu ve bu büyülü anın etkisinde bir süre kaldı, Orhan'ın gözlerinin önünden kaybolmasına müsaade etmeden. Orhan sağdaki bir sokağa saptığında Duru'nun adımları çoktan kararını vermişti.

Kayıp Şehirdeki BuzdağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin