3

14 2 0
                                    

Aç kapılarını, dolayım içeriye, her noktaya dokunayım ve var olayım sende. Öyle uzak yollardan geldim, bırak dinleneyim. Kirpiklerinin arasında bir dünya var, görüyorum acıyor, biliyorum. Dindirebilir miyim izninle?
Beynim sağdan soldan bana sesleniyordu, gözlerimi tek bir noktaya dikmiş yürüyor ve düşünmekten kaçıyordum. Bir buluttu benimkisi, bir rüzgarda hemen dağılıp yok olacak olanından. Senden kaçmak ama yine sana kaçmak geliyordu içimden.

Hafiften yağmur çiseliyor, yüzüme dokunuyordu minik hislerle. Kime neye aittiler, ama çok tanıdıklardı. Ne anlatıyorlardı, sanki sen anlıyordun onları. Ara sokaklardan geçiyordun, arkanda ben, bilmiyorsun. Bilmediğin çok şey vardı benimle ilgili. Bilmek ister miydin, onu da bilmiyorum.

Soluk pembe, iki katlı bir evin dış kapının zilini çaldı Orhan. Duru sokağın kenarından onu izliyordu. Kapıyı ikinci çalışınca, küçük bir kız çocuğu açtı kapıyı, kardeşi olduğunu düşündüğü kızın yanağına elini koyup içeri girdi Orhan, kapı kapandığında kafasındaki melodi son bulmuştu Duru'nun.

Adımlarını evin önüne yönlendirdi.
Üst katta sönük olan odanın lambası yanmıştı. Orası onun odası olmalı, nasıl acaba odası, diye geçirdi içinden. Duru montunun şapkasına yüzünü iyice gizleyip geldiği yola geri döndü. Sokak soğumuştu, güneş son ışıklarını deviriyordu gecenin soğuk olacağını haber veren rüzgarla. Kış geliyor, diye geçirdi içinden.

Evin olduğu sokağa girmişti. Liseye başlayınca gelmişti bu semte ve ilk iki senesi bitmiş, yeni dönem başlayalı henüz bir ay olmamıştı. Göğe kaydı gözü. Gökyüzü kat kat örtülen ve derinleşen bir okyanustu sanki, bir devin bedenine saklanmış ve derin uykusuna hazırlanıyormuşçasına sırnaşıyordu yeryüzüne. Sokakta birkaç kişi dışında birkaç kedi ve solda kapanmış bakkalın dibinde kıvrılıp uyuyan mahallenin köpeği Sarı vardı.

Ailesinin evinin çevresindeki iyi okullara puanı yetmeyince, kötünün iyisi olan bu okula yerleşmişti, tabi gidip gelmesi zor olunca küçüklüğünden beri çok sevdiği dedesiyle babaannesinin okula yakın olan evinde kalmaya başlamıştı. 

Mahalleye sinmiş olan serinlik, denizin kokusunu getiriyordu. Apartmanın bahçesinde yaprakları dallandıkça dallanmış eski birkaç ağaç ve mavi pembe ortancalar vardı. Dedesi ve babaannesinin oturduğu eski ve beş katlı apartmanın dış demir kapısını açtı, sağındaki kalın gövdeli ağacı izleyerek adımlarını kapıya yönelttiği sırada gözü ağacın gövdesinin toprakla buluştuğu yerde, sarı küçük otların arasındaki parlak bir şeye çarptı. Durup durmamak konusunda kararsız kaldıktan sonra, sokak lambasının arkadan vurduğu ağacın yaprakları arasından gözüne yakalanıp kaçan sarı ışığa karşı yürüdü. Kafasını parlak şeye eğip cismi algılamaya çalıştığında turuncu sarı pulları parlayan balığın hayatta kalma çırpınışı ile sıçrayıp geriledi. Rüzgar şiddetini birden artırıp gözlerine dolmaya ve ensesinden akmaya başladığı an Duru arkasına bakmadan apartmandan içeri girdi ve ikinci kata koştu. Kapıyı tek çalışta açan babaannesinin kollarına attı kendini.

"Neredeydin bu saate kadar, neden geç kaldın yavrum?" Duru saate baktığında sekize birkaç dakika vardı. Zamanın bu kadar hızlı geçtiğinin farkına varmamıştı.
Ayakkabısını dolaba koymak için eğildiğinde mutfağa gitmiş olan babaannesi elindeki tepsiyle seslendi.

"Haydi bak sevdiğin balığı yaptım sana. Soğumasın."

Kayıp Şehirdeki BuzdağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin