Burada bekleyip onu kaybetme riskini göze alamazdım. Onun üzülmesini istemiyordum. Onun beni bırakmasını istemiyordum.
Doğru söylüyordu. O beni çok severken ben onu fark edemedim. Aptalım. Hem de çok fazla.
Onun benim gibi bir aptal yüzünden üzülmesine izin veremem. O, benden önce maviydi. Şimdi siyah olmasını izleyemem. Bir şeyler yapmam gerekiyor.
Masadan kalkıp dışarı adımladım. Kalbim onu görebilme ihtimaliyle işlevini sürdürüyordu.
İşte, oradaydı. Yerde oturuyordu. Çantasını sinirle bir kenara fırlatmış olacak ki ondan uzak bir konumdaydı.
Yavaşça dizlerini kendine doğru çekti ve kollarını bacaklarına doladı. Sinirden çekiştirdiği saçları dağılmıştı. Bunu -sinirden yaptığını- kolaylıkla anlayabilirdiniz.
Tüm bunları ben mi yapmıştım ona? Tanrım... Onu böyle görmek hiç iyi hissettirmiyor. Beni affedebilecek mi? Onun duvarlarını yıkmama rağmen beni sevmeye devam edecek mi?
Ben olsam, yapmazdım. Yapamazdım. Kalbimi bu denli kırmış birine sığınamazdım.
Yine de şansımı denemek istiyorum. Onun beni affetmesinin verdiği mutluluğu kalbimde hissetmek istiyorum.
Yollarda koşuşturan insanların Zayn' in etrafında toplanması içimin burkulmasına sebep olmuştu. Onun yanında ben olmalıydım. Ama lanet olsun ki bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum. Beni yeniden sevebilecek mi sorusunu bile cevaplayamıyorum. Belki de bir daha beni görmek istemiyordur.
Gözlerim onlarca farklı surat hatları içinden tanıdık ela gözlerle buluştuğunda eridiğimi hissettim. Gözlerimin içine “Seni hâlâ sevebilirim. Gel ve kurtar beni. Karanlığımda boğulmak istemiyorum.” dercesine bakıyordu.
Ağladığımı fark ettiğimde Zayn' in adımlarının sesi sokakta yankılandı.
Baş parmaklarını yanaklarıma bastırdı ve bir süre öyle kaldı. Şimdi ela gözlerindeki duyguları daha iyi anlayabiliyordum.
Çok fazla acı vardı. Kimsesiz bir çocuk gibi bakıyordu gözleri. Kimsesiz ve yalnız bir çocuk...
Biraz da hayal kırıklığı vardı orada bir yerlerde. Bir daha asla yapıştıramayacağı hayal kırıklıkları barındırıyordu gözlerinde.
“Yapma.” dedi usulca. “Neden bana bunu yapıyorsun? ”
Neden bahsediyordu? Anlamamıştım. Tıpkı onun bana beslediği duyguları anlayamadığım gibi.
“Canımı yakıyorsun. Ağlama. Sen ağlarsan ben ölürüm Leslie. Her şeyi yap. Vur, bağır, çağır hatta benden nefret ettiğini bile söyle. Ama sakın ağlama anladın mı? Ben sevilmemeye alışkınım, sevdiğimin karşımda eriyip gitmesini izlemeye değil.”
İkinci adım, Leslie... Ne kadar merak etsem de diğer adımı nereden bildiğini sormadım. Nedense onu izleme fikri bana daha cazip gelmişti.
Kızarmış gözlerinden bir damla daha yaş düştü. Elalarını çepeçevre saran uzun ve kıvrımlı kiprikleri ıslanmıştı.
İnce, biçimli parmaklarını gözyaşlarımı silmek için kullandığında ne kadar merhametli biri olduğunun bir kez daha farkına vardım.
“Zayn.” dedim titrek çıkan sesimle. Meraklı gözlerle bana baktığında cümlemi devam ettirme kararı aldım.
“Bugün, yanına gelsem? Dün senin doğum günün olduğunu düşününce çıldıracakmış gibi oluyorum. Nasıl en değerlisi olduğum kişinin doğum gününü kaçırırım ki?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Wish ➳ Z.M
Fanfiction☯ ☯ ☯ "Söyle." dedi bir hışımla. Sinirliydi. Fazlasıyla. "Mesajını görmedim. Ben ailemin yanına gitmiştim. " Derin bir nefes verdi. Kendini zor tuttuğu apaçık ortadaydı. "Senin gözünde sadece bir arkadaş mıyım? Demek istediğim, sıradan mıyım?" ...