Sonra tuhaf birşey oldu: Sanki kaldırımlar ona bir şey anlatmaya, bir şey hatırlatmaya çalışıyormuş gibi geldi. Kimbilir kaç kere geçmişti bu kaldırımlardan. -Uzaklara dalmak tek kurtuluşundur, ruhunu dinlendirmek ve kâbuslara son vermek istersin. Çünkü o anda sen sen değilsindir ve her şey üstüne üstüne gelir. Yabancılık damarlarında dolaşırken sen sadece farkındalığı hissedersin. -
Kolunda ki eski görünümlü saatine baktı. Koşarak gitse bile yetişmesi zor bir ihtimaldi. Bir süre sonra o ihtişamlı, çatlamış duvarları olan okuluna geldi. İstemeye istemeye çıktığı merdivenlerin sağ tarafında biri belirdi. Okulun müdürü olmalıydı, birkaç kez daha gördüğünü anımsadı. -"Hadi gel, biraz konuşalım." dedi müdür. Duymamış gibi yaptı, ama müdür onu odasına götürmeye kararlıydı. Zaten iyi bir gün başlangıcı yapmamıştı, daha ne kadar kötü olabilir ki diyerek müdürün arkasından ilerledi. Müdür kapıyı açarak, içeri geçmesini, 5 dakikaya geleceğini söyledi.
Odaya girer girmez etrafı incelemeye başadı. Zarif antika sehpanın üzerinde narin çizgileri olan, baktığında gökyüzünü anımsatacak mavi renkte ki vazoya odaklanmış durumdaydı. Vazodan öne doğru eğimli duran kızıl, küçüklü büyüklü yapraklarının arasına serpiştirilmiş noktalar. Aşağıya doğru inen ard arda sıralanmış, uzun ve ince yapraklar. Hayatında gördüğü en güzel çiçek ünvanını hiç düşünmeden ona verdi. O kadar güzel dekore edilmişti ki çiçek, vazo ile bütünleşmiş, sehpa ise onu adeta tamamlamıştı. Belki çiçek tek başına olsaydı, farkına bile varmayacaktı.
Kendine benzetti o çiçeği, çok güzel olduğu için değil tek başına anlamı olmadığı için.
Onun da tek başına hiçbir anlamı yoktu. Çoğu zaman güzellik yetmiyordu tek başına. Evet, vardı sadece güzelliğiyle ön planda olanlar. Ama ona göre onlar basit kişilerdi. Onlara 'yapay' diyordu.
Yapay insanlar ve onların yapay çiçekleri...
Yavaşça deri,siyah koltuğa oturdu. Dikkatini yan tarafında duran, gelişi güzel fırlatılmış dergiler çekti. Böyle bir okulun müdürünün zevkli biri olması onu oldukça şaşırttı.
Kaç dakika geçmiş olabileceğini hesaplamaya çalıştı. Hatta bi ara müdürün kendisine suikast yapabileceğini bile düşündü.
Neyse ki müdür gecikmeden geldi. Hiçbir şey demeden koltuğuna doğru ilerlerken, küçük odanın içinde sadece topuklu ayakkabının adım attıkça etrafa yayılan sesi kulaklarını tırmaladı.Kadının su rengindeki gözlerinde düşünceli bir ifade vardı. Saçları tam sol gözünün başlangıç yerinden ikiye ayrılıp açık bırakılmıştı. Onu asil gösteren siyah uzun, yandan yırtmaçlı eteğinin üzerine giydiği örgü, salaş kazakla kendi tarzını yansıtmasıydı. Okul onu belirli kalıplara sokmayı becerememişti.
"İsmim Hevin." diyerek bakımlı ellerini selamlaşmak amacıyla ona doğru uzattı. O ise başıyla selamlamayı tercih etti.
Kadın bunu beklemiyordu ama yinede bozuntuya vermemeye çalışarak elini eteğine doğru götürüp, düzeltiyormuş gibi yaptı. Koltuğuna oturup, bir süre ne yapacağına karar veremedi. İngiltere'de psikoloji eğitimi almasına rağmen, karşısında oturan kızın bir saniye sonra ne yapacağını kestiremiyordu. Okulda ki en değişik öğrencilerinden biriydi. Garip davranışlarının yanı sıra hiç arkadaşının olmaması onu daha da farklı kılıyordu.Müdürden önce davranıp, "İsmininizin anlamını öğrenebilir miyim?" diye kararlı bir şekilde sordu.
-"Sevda demek. Değişik bir isim değil mi? Herkes aynı tepkiyi gösteriyor."
+"Farklılıkları severim. Hoş bir isim."
-"Boş zamanlarında ne yaparsın?"
+"İyiyim, siz nasılsınız?"
Kadının kafası karışmıştı. Kadının yüzünde çok ilginç, düşünceli bir ifade oluşmuştu.Söylediklerini önem vererek dinlediği belliydi. Acaba benimle dalga mı geçiyor? diye düşündü. Sonra dalgınlıktan sıyrıldı, gülümsedi ve "Yanlız ben boş zamanlarında ne yaptığını sormuştum? Yanlış anladın sanırım." dedi.
+" Çok sağolun."
Kendinden emin bir şekilde verdiği cevaplar kadının beynini bulandırmaya devam ediyordu. Çoğu zaman cevap vermeyi istemediği sorulara bu şekilde cevaplar verirdi. Lakin bazen farkında olmadan da yapıyordu. Çevresinde ki bazı insanlar sırf bu yüzden onunla konuşmaktan vazgeçmişlerdi.
Kadın, kendini toparlayamamanın verdiği etkiyle -zilin çalması da etkili olabilir- "En yakın sürede tekrar yanıma uğra. Hadi şimdi sınıfına çık." diye kibarca kızı odasından kovdu.
O bunun olacağını biliyormuşçasına ayakta dikilir vaziyette bekliyordu zaten. Merdivenlerden çıkarken sağından geçen, mavi gözlerindeki küçümseme çok uzaktan bile belli olacak, kıvrılmış eteğiyle ince bacaklarına dikkat çekmeyi hedeflemiş kız, alaycı kahkahalarla ona bakıp yanında ki arkadaşına birşeyler fısıldadı. O ise okuldaki insanları kafasında şu şekide betimlemişti:
'Oldukça sığ, rekabetçi, birbirinden nefret eden ama çok severmiş gibi görünen, gürültücü, can sıkıcı, değişik espiriler yapan insanlar.'
Çoğu kez dışlandığını hissetmişti fakat bu dışlanma fiziksel olarak değil, düşüncesel olarak gerçekleşiyordu. Bunu kavramaya başladıktan sonra, kendisini soyutlamıştı herkesten. İçinde barındırdığı ve kimseye göstermeye cesaret edemediği o boşluğu yazsa, ya da en azından anlatmaya çalışsa çok farklı şeyler gerçekleşebilirdi. Onu görünmeyecek hale getirdiklerini düşünüyordu. İnsanlar herşeyi çok çabuk unutuyorlardı ve hiçbirşey olmamış gibi hayatlarına devam ediyorlardı. Ama o öyle davranamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Varsayı
Paranormal"Ya Herşey Beyninde Kurguladığın "Bir Oyundan" İbaretse..." Aklınızdan bütün hikayeleri çıkarın. Daha önce böyle bir kitap okumuş olamazsınız. 'Tüm hakları saklıdır.'