En arka sıraya doğru ilerlerken aniden, sonradan ağır çekimde bir koku doldu ciğerlerine. Bir parfüm kokusu olmalıydı, kendinden geçmesine neden olan etken. Parfüm kokusunu hissettikten birkaç salise geçmeden, sol tarafındaki sıranın üzerinde oturan bir silüet belirdi gözlerinin önünde. Altında kırmızı eşofman, üzerinde siyah, v yakalı kazak. Gözlerinin rengi belli olmasa da, ışıltısı belli oluyordu. Görüntünün kesik kesik ve buğulu olmasından dolayı yüzü belli değildi.
Bu bir hallusinasyon mu? Yoksa kimsenin bilmediği gerçeğin ta kendisi mi?
Sınıfa, yaşını tanımlayamadığım hoca girdi. Sınıfa hoca dışında başkası gelse, daha fazla dikkat çekerdi, eminim. Ayakta, arka sıraların o tarafta, ruh gibi duran öğrencisinin yanına gitti. Ormanda, avını ürktümemek için sessizce ilerleyen bir avcı gibi. Hocanın onu dürtüklemesiyle sınıftakilerin içinde tuttukları kahkahaları basmaları arasında, ruhun bedenden ayrılması kadar ince bir zaman farkı vardı. Hoca bi yandan koluna cimcikleme tarzında birşey yaparken, bir yandanda kirli sakallarının arasında ufak, ince dudaklarının arasından sıyrılan kelimelerle, onu uyarıyordu. En azından öyle sanıyordu. O ise pili bitmiş robot gibi, hareketsiz ve cansız bir biçimde duruyordu. Hoca, kızı sarsmaya başlamıştı. Sarsılan o güçsüz bedeni titriyordu. Hoca can havliyle sınıftakilere bağırdı.
-"Neyi bekliyorsunuz? Yardım etsenize!"
O ise yavaş yavaş kaybolan görüntünün içine hapsolmayı ve bir defa asla dönmemeyi istedi. Kaybolan görüntünün ardından sadece parfümünün kokusu kaldı. Bakışlarını başka tarafa çevirmek istercesine, gözlerini kapattı. Geri açtığında ise, nerede olduğunu bilemedi.
Uzun merdivenlerin orada kendisiyle karşılaştı. Bulutlar yere o kadar yakındı ki, başını kaldırsa bulutların arasından sıyrılacaktı. Karşısında kendisine doğru gelen, kişileri farketti. Birkaçı tanıdık simalardı. Duyduğu seslere kulak verdi.
-"Hocam, arada sırada oluyor böyle şeyler. Telaş etmeyin artık. "
-"Ben ailesini bir arayayım yinede. Öğrencimiz dinlensin biraz."
Müdür ve diğerleri, onun baygınlık geçirdiğini sanıyorlardı. O ise herşeyin farkındaydı. Her zaman olan şeylerden biriydi bu. Okulda olmuyordu çoğu zaman. Kimsenin görmediği yerlerde atlatıyordu, sonra ise hiçbir şey olmamış gibi devam ediyordu. Yanlızca annesi farketmişti, onu da geçiştirmişti. Yüzüne yerleştirdiği alaycı bakışla, nasıl geldiğine anlam veremediği o koltukta doğruldu ve ağzından birkaç sözcük çıktı.
-"Yeter, birşeyim yok. Tansiyonum düştü sanırım, Hevin Hocam gerek yok ailemi aramanıza. Bir de onlar telaşlanmasın. Ben hallederim, izin verirseniz eve gidip dinleneyim biraz." dedi.
Müdür başıyla onay verdikten sonra, yapması gereken birkaç şeyden bahsetti. Ayağa kalktı, sınıfa hiç gitmek istememesine rağmen çantasını almak zorundaydı. Çantasını sırasından alıp ilerledi. Önüne geçen öğrenci grubundan alaycı ses tonuyla, kıvırcık saçlarını eliyle karıştırıp, şimdiki kızların hoşuna giden türde ki çocuk;
-"Ya kızım şu numaranı sık sık yapta, dersler hep kaynasın." dedi. Arkasında ki çoğunluğu kızlardan oluşan topluluktan kahkahaların yükselmesiyle, onlarin tam aralarindan geçti. Aralarından geçmek zorunda oldugu kalabalikta, hicbir bağı olmadigini farketti. Her ne kadar onlardan farklı bir hayat yaşıyor olsada,onlara tahammül etmek zorunda olduğunu biliyordu. En azından şimdilik.
Sokağın sağ tarafındaki küçük çaplı binalar üstüne geliyor gibiydi. Kulaklarının aşikar olduğu bir şarkı duydu. fakat emin olamadı. Belki de yine kendisi uyduruyordu. Sol tarafında toplaşan bir kalabalık gördü. Kalabalığa doğru temkinli adımlarla ilerlerken, duyduğu şarkının sesi yükseliyordu. Gördüğü şarkıcılar, kendisini rahatlattı. Birinin elinde gitar, yüzünde karşısında ki insanları memnun görmenin verdiği haz ile heyecan vardı. Kot pantolon üzerine deri ceket ile bilindik kombinlerden birini tercih etmişti. Diğeri ise kızıl saçları, esen rüzgarda hafifçe savrulan bir kızdı. Uzun siyah elbisesi sayesinde kızıl saçları oradan geçen her insanı adeta büyülüyordu. Söylediği şarkı yandaki büyük gövdeli kavağı yuvası edinmiş birkaç kuşun sesleriyle karışınca ortaya inanılmaz bir ahenk çıkıyordu. Bir çocuk annesinden zorla aldığı birkaç metal parayı, kızın tam ayağının ucunda duran küçük metal kutuya koydu. Metal kutudan çıkan ses, onun kulaklarını tırmalayıp oradan uzaklaşmasına yetti. Havada ani bir ısı değişimi olmadığı hâlde, o dizinin altında biten kahverengi kabanına daha da sarıldı. Bir adam önünde durduğu çiçekçiye eliyle gülleri gösterip indirim yaptırmaya kararlıydı, dikkatini çekti. Yılda bir kere aldığı çiçeği, üstüne üstlük indirim yaptırarak alacaktı. Almasa daha iyi diye düşündü.
Ne gerek vardı ki. Üstelik zorla alınan çiçeğin ne kadardı değeri?
Belki çiçeği alan kişi adamın yaşadıklarını bilmeyecekti, fakat hissedebilecek miydi adamın duygularını? Çiçek almak marifet miydi gerçekten? Öylesine ağızdan çıkmış 'seni seviyorum'la, öylesine alınan bir çiçeğin eş değer olduğunu düşündü. Seni seviyorum kelimesinin acizliğini ruhunun en derin köşesinde hissetti. Bunları düşünürken, adamın çiçeği satın almış olduğunu gördü.Adam ilerlerken, elinde karşısındakilere istemeye istemeye göstediği çiçeğin çığlıklarını duydu. Çiçek bir yere götürülecek, sırf bu çiçek yüzünden birkaç güzel söz işitecekti adamın kulakları. Sonra vazoya konulup çürümeye, ölmeye mahkum kılınacaktı. Çok geçmeden adamı gözünün önünden kaybetti. Adam gitti, düşünceleride adamla gitti.
Gökyüzü herkese olumlu şeyler çağrıştırırken, ona hep kötü şeyleri anımsatırdı. Belki de yağmurdan korktuğu içindi. Mavi rengini sevmezdi. Kendisine hep gri rengi yakın görmüştü.
Siyah da değil, beyaz da değil.
Ne iyi, ne kötü.
Ne gerçek, ne hayal.
![](https://img.wattpad.com/cover/30084187-288-k644017.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Varsayı
Paranormal"Ya Herşey Beyninde Kurguladığın "Bir Oyundan" İbaretse..." Aklınızdan bütün hikayeleri çıkarın. Daha önce böyle bir kitap okumuş olamazsınız. 'Tüm hakları saklıdır.'