01: ailemi ara

2.2K 185 50
                                    


05 Eylül 2020, Cumartesi.

"Elimi bırakır mısın?"

"Asla."

"Elimi bırak."

Bıkkınlıkla iç çekiyorum. İnanılmaz bir baş ağrısı ve katlanamadığım bir uykusuzlukla mücadele ederken huysuzun tekiyle uğraşmak cidden de zor. Sırf gönlü olsun diye çekiyorum parmaklarımı kurumuş elinin üzerinden. Oturduğum rahatsız sandalyede adam akıllı bir pozisyon elde etmek neredeyse imkânsız. Ensemi ovarak arkamı yaslanıyorum mecburen. Gözlerine bakmaya devam ediyorum karşımdaki bedenin. Her ne kadar tüm ifadesizliğiyle karşılasa da beni, kalbimi önüne serercesine bakmaya devam ediyorum.

"Ağrın var mı?"

"Hareket etmediğim sürece yok."

Tekrar iç çekme durumunda kalıyorum fakat bu defa belli etmemek zorundayım. İçim acıyor çünkü. Çok acıyor.

"Tekrar ağrı kesici almak istemediğine emin misin?"

"Bu kadarı yeterli."

Çeneni kapat artık diyor sanırım, değil mi?
Başımla onaylayarak bakışlarımı pencereye yolluyorum. Hava öyle güzel ki, dışarıda yapabileceğimiz onlarca aktivite varken buradayız. Bu kasvetli ve buram buram dezenfektan kokan odada.

Rahatsız sandalyeden kalkıp önce ince tülü itiyor, ardından tüm temiz havanın yerini içerideki kasvetle değiş tokuş etmesini umarak pencereyi açıyorum.

Derin bir nefes.

Hiçbir işe yaramıyor.

Bir kere daha.

Yine olmadı.

Sokakta gezinen insanlara kayıyor gözlerim. Buradan çok küçük görünüyorlar. Kaçıncı katta olduğumuzu bile bilmiyorum ama çok küçükler. Bahçede küçük bir kızın peşinden koşan adamı yakalıyor bakışlarım. Muhtemelen kızıdır diye düşünüyorum. Onu yakalayıp kucağına aldığında her yerini öpmeye çalışıyor. Küçük kız kendini kucağından atmayı başardığında ise tekrar koşmaya başlıyorlar. Gülümsüyorum burukça. Hayatımda ilk kez gördüğüm küçük bir kızın yerinde olmak istiyorum o an. Tek derdim peşimde beni öpmek için koşan babam, ya da yanağımın bir kısmını es geçen buseler olsun istiyorum.

Olmuyor.

Bahçedeki ikiliyi takip eden gözlerim yumulduktan saniyeler sonra küçük bir gürültü duyuyorum. Dökülen bir su sesi. Hızla arkamı dönerken komodinin üzerinden dökülmekte olan şişe ve onu tutmaya çalışan beden ile karşılaşıyorum. Bir saniye bile düşünmeden koşup şişeyi yakalıyorum ve onu tutmaya çalışan bedenin acıyla kırışan alnına değiyor dudaklarım. Bana geçsin senin tüm acıların, öpücüğü.

"Bana söylemeliydin."

"Kendim halledebilirim."

"Bana söylemeliydin, Jeongin."

"Beni bir daha öpme."

Cevap vermiyorum. Birazı dökülen şişeyi dudaklarına yaklaştırırken gözlerime 'ben yapabilirim' bakışları atıyor hâlâ. İfademi bozmuyor ve biraz daha yaklaştırıyorum şişeyi. Pes ediyor. İki üç yudum alabiliyor ancak. Onunla birlikte içmiş gibi yutkunuyorum zorlukla. Boğazım acıyor sonra.

Şişeyi komodine geri koyuyor ve az önce kolumla sırtına destek verdiğim bedenini tekrar yatırıyorum yatağa. Çekmeceden çıkardığım peçete kutusunu alıp yere eğiliyor, ıslaklığı temizlemeye başlıyorum ardından. Boğazım hâlâ acıyor, konuşursam sesimin titreyeceğine eminim.

"Ailemi ara ve git buradan."

Parmağımın altındaki peçetelere emilen tüm sular başımdan aşağıya dökülüyor şimdi. Kaynar bir şekilde. Gözlerimi kapatıyorum. Cevap verirsem sesim titreyecek. Konuşmamalıyım.

"Sana diyorum."

Yeri tamamen temizlediğime emin olup ayağa kalkıyorum. Birkaç saniye çarpışan gözlerimiz az önce acıyan boğazımı yakmaya başlıyor şimdi de. Kaçıyorum gözlerinden.

Boşuna.

Yatağın yanından ayrılıyor, sağımda kalan kapılardan birini açıp küçük banyoya giriyorum. Elimdeki ıslak peçeteleri atarken duvardaki aynada rastlıyorum kendime. Bitik durumdayım. Hasta olduğumu bilsem çok ideal bu renk tenime. Ama değilim. Yine de uçup gitmiş tüm rengim. Gözlerim kan toplamış, mor halkalarla süslenmiş elmacıklarım. Fiziksel olarak hasta olmasam ne yazar, diyorum içten içe. Bunları düşünürken içeriden sesleniyor az önce yanından ayrıldığım beden.

"Umarım ailemi aramak için gitmişsindir."

Bilinçsizce yumruk yaptığım elimi dudaklarıma bastırıyorum. Eğer ağlarsam her şeyi berbat ederim.

Dayanamıyorum.
İşaret ve orta parmağımı ısırıyorum yumruğumdan. Dayanmak zorundayım. Birkaç dakika kesik nefesler verip ağlama isteğimi yarı yolda durdurmayı başardığımda hızla lavaboya eğiliyor ve yüzümü yıkıyorum soğuk suyla. Soğuktan nefret ederim. Şu an en iyi dostum ama.

İki adım ileri, bir adım geri. Çıkıyorum banyodan. Gözleri beni buluyor hemen. Bakışları altında ezilirken sandalyeye ilerliyor adımlarım. Oturduğumda bakışları hâlâ üzerimde, bir cevap bekliyor. Ailesinin ne dediğine ve ne zaman geleceğine dair muhtemelen. Dakikalar önce tuttuğum için bana kızdığı elini tekrar tutuyor ve bu defa yanağımı da üzerine koyarak yaslanıyorum yatağa. En azından bu sorumlulukla gözlerine bakmak zorunda kalmam şu an. Hâlâ bir şey söylemiyor. Benden beklediği kesin.

Boğazım yanıyor.
Ailen bir daha asla gelemeyecek diyemiyorum.

03.27

what am i?│hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin