02: evcilik

978 164 39
                                    


"Çorba çok güzel olmuş, bitirmezsen de hatrı kalırmış."

Sıfır ifadeyle bakıyor gözlerime. Saniyeler içinde ayırlıyorlar zaten yüzümden. Pencereden dışarıya bakıyor. Bulutlardan başka bir şey göremez, birkaç saniye sonraki durağı yine gözlerim, diyorum içimden. Öyle de oluyor. Burukça tebessüm ettiğimde kaşığı uzatan benden kurtulmak istediği için aralıyor dudaklarını muhtemelen. İkinci kaşıktı bu. Toplam dokuz tane daha alsa yeterliydi aslında.

Burnu kırışıyor gözleri kapanırken. Endişeyle mimiklerini takip ediyor, kaşığı tabağa bırakıp arkasındaki yastığı düzeltiyorum.

"Bir sorun mu var?"

"Evet, 1.80 boylarında."

Gülümsüyorum. Dört gün üzerine ilk kez gülüyor olabilirim. Dudaklarım konuşmak dışında ilk kez hareket ediyor. Kaşığı geri alıyor ve yavaşça karıştırdığım çorbadan biraz daha uzatıyorum dudaklarına.

Espiri bile yaptığına göre duruma biraz biraz ısındığını sanmıştım. Kaskatı oluyor yüzü yine, çatılıyor kaşları. Bu defa uzattığım kaşığı itiyor. Bileğimi yakan çorba bedenimde tek bir mimiğimi bile oynatmıyor. Cidden de sıcakmış ama.

"Menüdeki diğer yemeklerden almaya gideyim, bunu beğenmedin sanırım."

Elimi peçeteyle silip tepsiyle birlikte ayaklandığımda yükseliyor sesi yanından kalktığım bedenin.

"Yeter artık, evcilik oynamıyoruz."

Hiçbir şey söylemiyorum. Tepsiyi komodinin üzerine bırakıyor ve öylece bakmaya devam ediyorum ona. Diyecek bir şeyim yok.

"Beni dinle. Ne demiştin.."

Kaşları kafa karışıklığıyla çatıldığında lafını kesmek zorunda kalıyorum. "Hyunjin."

"Evet. Beni dinle Hyunjin. Sana ailemi aramanı ve buradan gitmeni söylemiştim. Buna rağmen hâlâ buradasın ve beni öpüyor, elimi tutuyorsun."

Nefeslerim yavaşlıyor.

"Kim olduğunu sanıyorsun?"

Yapma.

"Seni tanımıyorum bile."

Yapma, Jeongin.

"Eğer şimdi ailemi arayıp burayı terk etmezsen-"

"Ailen gelemez."

Cümlesini tamamlamasına izin vermiyorum. Beni göndermesine izin veremem. Gerçekleri söyleyip dökeceği bir iki yaşıyla canımı eline veririm ama kendini benden almasına izin veremem.

"Onları kaybettik."

Zorlukla yutkunuyorum. Bileğimde yanan yer sızlamaya başlıyor bu sırada. O ise gözlerini kapatıyor. Titriyor göz kapakları. İşte geliyorlar diyorum. Canımı almaya geliyor inciler. Nefesimi tutuyorum. Hazırım.

Gelmiyorlar ama. Titrek bir nefes veriyor ve açtığı gözlerini tavana dikiyor.

"Tanımadığım insanları kaybettiğim için ağlamam çok saçma."

Geldi bir tanesi. Şakağından kulağına doğru süzülüyor şimdi. Dudağımın içini ısırıyorum şiddetle.

"Ben çok üzgünüm Jeongin-"

"Kes şunu. Onları kaybettiğim için değil, tekrar tanıma fırsatım olmadığı için ağlıyorum."

Bir iki inci daha süzülüyor öpülesi şakaklardan. Her birini dudaklarımda durdurmak ve burası çıkmaz sokak, yolun sonu yalnızca bu dudaklara çıkıyor demek istiyorum. Yanına yaklaşırsam olmayan gücüyle bana vurmaya çalışır muhtemelen. Enerjisini harcamasını istemiyorum. Sandalyeme oturuyorum. Çatık kaşları ve ıslak göz kapaklarına bakarken nefes almıyorum.

Küçük kıyametim bu benim. Onun bedeninde hissettiği ne kadar ağrı varsa hepsi sol tarafımda yer ediniyor o an.

Durumlar eşitleniyor.

04.28

what am i?│hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin