04: piyano dersi

900 159 59
                                    


Kalp ağrılarıyla dolu bir gündeyiz. Doktor Kim'e güvenip uyumaya çalışmışım gece. Gün odaya doğarken ancak kapanmış gözlerim. Bir, bir buçuk saat sürmüştür belki. Odaya giren hemşire ile yerimden fırlıyorum. Beyaz giyimli kadın elindeki birkaç ilacın bulunduğu tepsi ile yanımıza yaklaşırken gözlerimi ovuyor ve saate bakıyorum. Sekizi on geçiyor. Beş günün ardından toplam üç saatlik uykumdan uyanıyorum, ayılmam zor. Başım çatlıyor ve de.

"Uykunuzu alamamış olmalısınız." diyor elindeki tepsiyi komodine koyup içindekilerle uğraşmaya başlarken.

Uyku nasıl alınırdı diye düşünüyorum içimden. Bir cevabım yok. Aklımdaki tüm bilgilere veda etmiş gibiyim.

"Ben pansumanlarını bitirene kadar kendinize kahve almaya gidin isterseniz. Kahvaltı için kalsanız bile burada bekleyebilirim."

Elindeki şırıngaya ne olduğunu bilmediğim bir ilaç çekerken söyledikleri kafamı karıştırıyor. Bu kadar günün ardından uyuyup uyandıktan sonra acınası göründüğüm kesin. Bu yüzden işitiyorum bu cümleleri muhtemelen.

"Teşekkür ederim, belki daha sonra. Hem uyanır birazdan."

Gözlerini açtığında ilk beni görmesini istediğimi başka hangi dille anlatabilirim bilmiyorum. Peki dercesine sallıyor başını ve elindeki şırıngayı yatağın başında asılı olan seruma enjekte ediyor.

"Bu ne için?"

"Ameliyatın üzerinden beş gün geçtiği için artık farklı dozlarda ağrı kesiciler verebiliyoruz. Daha rahat bir gün geçirmesini sağlar."

Başımı sallayarak onaylıyorum onu. Elinin üzerindeki bandajı kontrol ediyor sonra kadın. İçim titriyor. Açılan damar yoluna her bakışımda inanılmaz bir acıyla çevreleniyorum. Benim öpmeyi bırak dokunmaya kıyamadığım eller delik deşik şimdi. Morluklar var yer yer. Bazen acısıyla sızlanıyordu da öptüğümde kızar diye uyumasını bekliyordum.

Yatakta uzanan beden elindeki bandaja dokunulunca yanağından makas alınmış bebekler gibi huysuzca kırıştırıyor burnunu. Çatık kaşları altında gözleri aralanıyor hemen ardından. Gülümseyerek ayağa kalkıyor ve yatağın bir ucuna oturup diğer elini tutuyorum hızla. Uyku mahmuru, neler olduğunu idrak etmeye çalışıyor bir hemşireye, bir de bana bakarken.

"Ağrı kesici, bir tanem."

Endişelenmemesi için kısaca özetliyor ve ellerim arasındaki elini dudaklarıma götürüp küçük bir buse hediye ediyorum ona. Sıkı tutuyorum bu defa elini, kaçamaz.

"Kahvaltını almaya gideyim mi hemen?"

Hâlâ uykusu olduğu belli, ağır ağır iki yanına sallıyor başını. Hemşire ise işi tamamen bitince tepsisini alıyor ve bana her gün söylediği şeyleri tekrar söyleyip çıkıyor odadan.

Çok yorma.
Boynunu çok hareket ettirme.
Serum bitince haber ver.
Çok yorma.
Bileğine dikkat et.
Çok yorma.

Evet. Çok yorma. İki kelâm etmeme müsaade etse belki yorabilirdim ama ona da iznim yoktu. Seni pişman etmeyeceğim yani, hemşire.

"Elim acıyor."

Kalbim buraya geldiğimizden beri bu kadar kuvvetli yanmış mıydı, hatırlamıyorum. Belki ameliyathane kapısının önünde, yerde otururken içeriden çıkan hemşirenin önlüğünde sevgilimin kanını gördüğüm an olabilirdi bir de. İçimde bir yerlerde koca koca binaların yıkıldığını hissetmiştim o an. Gözlerim kararmıştı, nefes nedir unutmuştum. Gözlerimi bir sandalyede açmıştım sonra. Kolumda bir sızı hissediyordum. Sakinleştirici mi? Yine.

Şimdiye dönecek olursak, tüm kelimelerim uçup gitmişti işte. Ver hepsini, benimkilerin üzerine ekleyip acıdan kahrolayım demek istiyordum ona. Susmaktan başka yapabildiğim tek şey acıyan elini dikkatle avuçlamak, yüzüme yaklaştırıp pamuk kadar hafif değdirmek oluyor dudaklarımı. Öptükçe daha çok hissediyorum acısını. Biraz daha öpsem hepsi bana geçer mi acaba, diye düşünmeden alıkoyamıyorum kendimi.

what am i?│hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin