Genç adam gözlerindeki bir ton yükü kaldırabilip gözlerini araladıktan sonra nerede olduğuna dair sayıklamaya başladı. Doğru ya kimi kimsesi yoktu. Kaza... Doğru kaza olmuştu. En son beyaz ışığa kafa atmıştı. Net hatırlıyordu. Fakat neden kaza yaptığı yerde olduğuna dair en ufak bir fikri yoktu.
"Ahh!" Diyerek başını kaldırdı ve içinde bulunduğu bu beyaz ve minik hastane odası içinde gözlerini gezdirdi.
Midesi bulanmıştı, çünkü hastanelerden nefret ederdi.
-
Başına geçirdiği şapkayla bu küçük hastanenin beyaz kapılarını aşmış loş sokakta yürüyordu. Her gün yaptığı şeyler şu an öyle mantıksız geliyordu ki genç adama. Aklından geçirdi anılarını. Bir boşluk vardı. Bir gazetenin önünde camın başında saatlerce beklediğini hatırlıyordu. Ama neden, kimi beklediğini ve izlediğini hatırlamıyordu ve bu canını fena halde sıkıyordu.
-
Neden beklediğini hatırlamak için gazetenin önüne gelmişti genç adam. Pencereden baktı. Gözlerini, bir gazetede çalışmaya rağmen patronlarını etkilemek istercesine tonlarca makyaj yapmış bir çok kızın üzerinde gezdirdi. Hiçbiri onun üzerinde bir heyecan veya ilgi uyandırmıyordu. Gezdirdi, gezdirdi, defalarca gözlerini gazetenin her köşesinde. Ve atladığı bir noktada durdu, hepsinin aksi bir kızın üzerinde. Adını bile bilmediği, özenli fakat abartısız giyinen bu güzel kız tüm vücudunun titremesine neden olmuştu.
Dalarcasına içeri girdi. Hiç düşünmeden müdürü görmek istediğini söyledi.
-
1 hafta sonra
İlk iş günü için en sevdiği takımını giymiş aynada kendini süzüyordu. Yakışıklı biriydi. Ve bunu bencillik olsun diye söylemiyordu. Bunu çevresinden oldukça çok duyuyordu. Fakat önemli olan bu kızın onun için bunu düşünmesiydi.
-
Yavaşça kapıyı ittirdi ve gazetenin tozlu kokusunu içine çekti. Bu cehennem bozması küçük yer belki de onun cenneti olacaktı.
Müdürün kendine gösterdiği sandalyeyi yavaşça çekti. Heyecanlıydı, çünkü tam karşısında o oturuyordu.
Bilgisayarın tuşuna bastıktan sonra geri çekildi. Karşısındaki kızın masasındaki ismi okudu.
Ve sanki hayatında gördüğü en güzel isim olduğunu düşündü.
Şebnem Gürsoy.
"Ihhm."diye yalandan öksürse de genç kadın oralı olmadı.
"Merhaba. Tanışabilir miyiz?"
"Merhaba. Ben Şebnem."
"Ben de Selim."
"Memnun oldum."
"Ben de."
Sesi öylesine büyüleyiciydi ki genç adamın kulakları tekrar başka bir ses duymak istemiyordu.
Ki müdürün sesini duydu.
"Selim, senin isim şeysini yarına yapacaklar."
-
Öğle yemeği vaktine kadar birçok kez konuşmuşlardı.
"Yemeğe birlikte gidebilir miyiz?"
"Tabii." gülümseyerek Şebnem'e baktı. Fakat yüzünde , gözlerinde gördüğü mutluluk kırıntısı dışında hiç bir duyguya dair ize rastlamadı. Belli ki duygularını iyi saklayabiliyordu. Ve bu hiç hoşuna gitmemişti. Şimdi her şey çok daha zor olacaktı.
-
Bir gün daha bitmişti şu küçük hayatında. Yatağa kendini bıraktı ve söylendi kendi kendine.
"Gidip en zor kızı seçmişsin be oğlum. Biraz görseydin gözlerindeki asıl parıltıyı. En güzel nasıl güldüğünü. Bunların hiçbirini sana göstermeyecek. Çok kırılmış kız. En zor, en zor kızı seçtin..."
Ve kendini uykunun huzurlu kollarına bıraktı.
-
Selim
Günaydın yeni hayat. Günaydın pislik alarm. Günaydın yakışıklı ben. Hani size bencil değilim demiştim ya. Değilim. Sadece biraz megolamanım. Değil mi aynacım. Bugün yine harika bir gün olacak!
Ah! Kimi kandırıyordum ki ben? Hiçbir şeyin harika olduğu yoktu. Yine öylece bakacaktım kızın yüzüne. Belki de bakamayacaktım.
-
Tozu içine çekerek masasına doğru ilerledi.
Şebneme gülümseyerek yerine oturdu fakat sadece hafif bir tebessüm alabildi geriye.
Tam konuşacak ki müdür önüne geçti ve ismini masaya bıraktı. Önünden çekilmesiyle Şebnemin gözünden akan bir yaşı görebildi sadece.
Sonrasında Şebnem uçarcasına dışarı çıktı. Hemen peşinden koştu.
"Şebnem!"
Cevap alamadı. Koşmayı bırakan Şebnem ona doğru döndü ve suratına bir tokat attı
"Sen nasıl bir yüzsüzsün ya?"Dedi şebnem ağlayarak.
"Neden bahsediyorsun sen?"
"Geçmişten."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sensizlik Senfonisi
Romansaİki Kalp Biri geçmişin gölgesiyle boğuşurken Diğeri geçmişten izler arıyor Geçmişte kaderin ördüğü ağlar tekrar birbirine bağlayacak iki kalbi