0️⃣1️⃣ "Bir gece ansızın"

838 81 263
                                    

Tove Lo – Thousand Miles

Tove Lo – Thousand Miles

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


🌿uykuhaplari  ithafen.🌿

01: "Bir gece ansızın."

       Ellerimde tuttuğum küçük karton kutuyu sıkıca kavrayıp çaresizce yürüyorum. Öğleden sonra saat beş. Belimdeki silahın soğuk kabzası yürüdükçe tenime değiyor ve bedenimin ürpermesine neden oluyor. Karın yoğun olması ve hâlâ kar tanelerinin kesintisiz bir şekilde yağması pek umurumda olmuyor. Bacaklarım güçsüz, bedenim yorgun, ruhum bitkin. Buna ragmen sanki bir robotmuşum gibi karları aşarak yürümeye devam ediyorum. Evden bir hayli uzaktayım; Şehirden ve insanlardan uzakta bir ev daha iyi olmuştu benim için, her ne kadar ben seçmesem de. Bir ormanın içinde korkusuzca ilerliyor ve eve dönerken gece olacağı düşüncesi beni sarsıtmıyordu bile. Kaybedecek hiç bir şeyim yok. Hayattan bütün umudunu kesmiş bir kadın nasıl ise öyleyim; Ölümü dört gözle bekliyorum.

Maalesef benim masalım tozpembe olmadı, olamadı. Bir tarih yazıldığı kesin, fakat bu tarih beni hayata bağlamak için yeterli değil. En başından beri tarih yazmak istemeyen bendim. Oysa hayat dersimi verdi ve kendi kurallarına göre yazdı bizim masalı. Prens ve prenses hikayenin sonunda mutlu olamadı, yetmiyormuş gibi Prensesin kalbi sonsuz acının yuvası oldu.

Anlamalıyım; Prens öldü. Prens öldü. Prens öldü.

Yutkundum her Allah'ın günü beynimi meşgul eden bu acıklı düşüncelerime karşın. Kendime bıkmadan, usanmadan Onun öldüğünü hatırlatma gereği duyuyordum. Oysa kabullenmiştim? Ya da ben öyle sanıyordum. O sırada, yanaklarıma akan yaşların dondurucu soğuk sayesinde sertleşiyor olması pek dikkatimi çekmiyor açıkcası. Yorgun bir şekilde ormanın derinliklerine dalıyorum. Şu an umurumda olan tek şey bağrıma bastırdığım bu karton kutunun güvende olması.

Dar bir patikaya giriyorum. Yol kenarında bir sürü ağaçlar ve dalları yolumu özellikle kesmek için yerleştirilmiş sanki. Derin bir nefes alıp dalları diğer elimi ile itekliyor ve yoluma inatla devam ediyorum. Dalları saran karlar siyah, uzun saçlarıma düşüyor; Eskiden kısa iken artık uzun olan saçlarıma. Olurda bir gün kavuşursak diye uzattığım saçlarıma. O görünce sever diye kıyamadığım saçlarıma.

Acı ile yutkunuyorum. Bu kaçıncı yutkunuşum? Üstelik bugün günlerden on sekiz ocak. Bana beni sevdiğini söylediği ilk gün, bir bebeğimin olduğunu öğrendiğim ilk gün, onun önce bebeği istemediği ve sonra bir hayata sarıldığı gibi karnıma sarıldığı o gün. Bugünün acısı çok daha taze şimdi. Daha bir yıl önce bugün hem mutlu olmuş, hem ağlamıştım. Şimdi geriye kalan tek şey acı...

Durakladım. Kafamı kaldırdım ve kar tanelerinin duraksızın aktığı gökyüzüne baktım pür dikkat. Yavuz öldü. Gözlerim bağımsızlığını ilan etti bir kez daha. Yanaklarıma aktı yaşlar peşpeşe. Yavuz öldü. Gözlerimi yumdum. Nefes alamıyorum ama alıyorum da. Peki neden boğulduğumu hissediyorum ki? Gözlerim çok yorgun. Gözlerimin dinlenmeye ihtiyacı var; ama Yavuz öldü. Titreyen alt dudağımı ısırdım. Kollarımda can verdi. Bir hıçkırık koptu kurumuş, çatlak dudaklarım arasından. Yavuz kollarımda son nefesini aldı ve verdi. Yavuz öldü. Kollarımda öldü hem de. Bunu aşamıyorum. Nasıl aşarım? Şu an yaşadığını bilsem, yüz binlerce kilometre koşardım; Onu geri getirmek ve yeniden başlamak için.

Senden Önce 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin