Adele - A million years ago
03: "Solgun bir gül"
Burnumu yastığa bastırmış öylece duruyordum. Kendime kaç kere bunun gerçek olup olmadığını sorduğumu hatırlamıyorum bile. Yutkunuyor ve yavaşça doğruluyorum. Yastığı alıyorum. Tekrar yastığa sinen kokuyu ciğerlerime çekiyorum. Tıpkı onun gibi kokuyor işte. Yastığı kalbime bastırıyorum. Anlamak benim için oldukça zor.
"Burada mı?" diyorum kendi-kendime. Artık benimle konuşan bir iç sesim olmadığından beri kendi-kendime sesli şekilde sorular soruyor, kendi-kendime konuşuyordum.
"Mümkün değil, kendine gel." diyorum pesimist bir ifade ile. "Peki ya yastıktaki koku?" diye ekliyorum bu kez optimist bir ifade ile. "Kafayı sıyırma ihtimalim de var tabii." diyorum bu kez nötr bir şekilde.
Yastığı yatağa bırakıyor ve yavaşça yataktan ayrılıyorum. Göz yaşlarım dinmiş, daha sakinim şimdi. Ellerimin tersi ile gözlerimi siliyorum ve aynalı komodinin önüne geçiyorum kendimin farkında varmak için. Aynanın karşısına dikiliyorum. Karşımdaki kadın bana oldukça yabancı ama kesinlikle delirmiş değil. Gözaltları şişmiş, gözleri kan çanağına çevrilivermiş. Yüzü yorgun. Dudakları kuru ve çatlak. Saçları birbirine karışmış, öte yandan bedeni hiçte temiz değil. Kendinden uzaklaşmış bir kadın var aynada; solgun bir gül gibi; güzel, lakin cansız.
"Acaba gerçek miydi o?" diyorum kendim bile inanamayarak. "Yani, nasıl gerçek olabilir ki?" Aynaya bakıyorum pürdikkat. "Gördün sen de! Kollarımda öldü." Titreyen ellerimi öne uzatıyor ve kollarıma bakıyorum. "Burada. Kendi gözlerimle gördüm." derken bir çarpılma sesi duydu ve ben irkildim.
Yutkunuyorum sertçe, geriye doğru adımlıyorum ve komodine doğru çevriliyorum. Lakin silahım orada değil. Paniklememek için zor dayanıyorum. Sessiz kalmaya çalışarak parmak uçlarıma yükseliyor ve nihayet kapıya doğru adımlıyorum, olabildiğim derece sessiz bir şekilde.
Kilit sesi duyuyorum, ardından kapının eşiğinden ayrılıyorum. Adım sesleri duyuluyor. Anladığım kadarı ile misafir odasına girdi. Derin bir nefes alıp misafir odasının kapısına doğru ilerliyorum. Kalbim gümbür-gümbür. Yavaşça kapının eşiğinden içeriğe bakıyorum. Şöminenin karşında bir adam var. Elindeki yükleri yere bırakıyor ve o yüklerin üzerindeki karla dolu poşeti çekiştirip atıyor.
Odun getirmiş, hem de bir sürü. Kar yüzünden odunlar ıslanmasın diye üzerlerini çöp poşeti ile kaplamış bir de. Odunlara bakıyorum. Hepsi de özenle kesilmiş gibi, bunları şehirden alıp getirdiğini varsayıyorum işte o an. Muhtemelen şömineyi yakmak için aldı o odunları. Benim şu eve geldiğimden beri bir kez bile kullanmadığım şömineyi; Sevdiğim adam soğuk toprağın altındayken sıcacık evimde oturup yas tutmayı kabullenmeyen kalbim yüzünden, bu dondurucu soğukta yakmadığım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senden Önce 2
Hayran KurguKartlar açılmış, gerçekler ortaya dökülüvermişti, fakat bu hikayenin sonu değildi. Büyük bir hayat kitabının boş sayfaları kader rüzgarı ile çevrilmişti; Kalem havada duruyordu. Yepyeni bir hikaye yazılacaktı. Bu, devamdı.