~honey
•Kinyas•
Uyanmamın üzerinden tam bir hafta geçmişti ve bugün taburcu oluyordum. Çevremdekileri tanımıyormuş gibi, hatta gibi değil direkt öyle, davranıyordum ve geçici hafıza kaybı teşhisi konulmuştu. Bunun için birkaç kutu ilaç da yazmışlardı, onları alacaktık.
Şimdi hastane odasında Ekin'in (kumral çocuk) lavabodan çıkmasını bekliyordum. Nihayet çıktığında yatağın üstündeki eşyaları alıp önden onun gitmesini bekledim. Yüzünde geniş bir gülümsemeyle koluma girdi ve odadan o şekilde birlikte çıktık.
Ekin, bu bedeninde olduğum çocukla sevgili olduğundan sürekli temasta bulunmak istiyor, elimi tutuyor ve okşuyordu. Kendi gözümden küçük kardeş olarak bakmaya çalışıyordum ona. Fakat hareketleri bazen aşırıya kaçıyor ve onu kırmamaya çalışarak yapmamasını söylüyordum. Sonuçta hafızamı kaybetmiş ve kimseyi hatırlamayan biriydim, öyle değil mi? Yabancı biriyle elleşmek tabii ki hoşuma gitmezdi.
Fakat Ekin bu durumu pek algılamışa benzemiyordu. Hatta ben ittikçe daha çok hoşuna gider bir hali bile vardı sanki. Bilemiyorum.
Dışarı çıktığımızda, serumsuz bir şekilde hastane dışına adım atıyor olduğumu düşünerek rahatlayarak derince soluklandım.
"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu kolumdan çıkmadan bana dönerek.
Nasıl hissediyordum? Mutlu... hayır. Huzurlu? Iıh, hayır. Rahatlamış? Evet, biraz... Aynı zamanda da hiç rahat değildim. Ruhum sıkışıyor gibi bunaltı içindeydim. Bir ruh, başka bir bedene uyum sağlayabilir miydi? Belki sağlardı, fakat uzun soluklu olacağını düşünmüyordum. Çünkü cidden... boğuluyormuşum gibi...
"Hey, pişt! Daldın uzaklara. İyi hissediyor musun?"
Yüzünde gözlerimi tur attırdım. Kaşlarını kaldırmış, bal rengi gözlerini ışın çıkaracakmış gibi bana dikmişti.
Omuz silktim. Yürümeye devam edip o da koluma asılı olduğu için benimle birlikte sürüklendi.
"Ne kadar iyi hissediyorsun?"
"Olması gerektiği kadar."
"Benimle birlikte eczaneye gelir misin yoksa eve mi geçelim?"
"İlaçları alır öyle eve gideriz." dedim yürümeye devam ederek. Sözlü bir cevap vermeden kafasını salladı sadece.
Eczaneden sonra taksiye binip eve gittik. Yol boyu nerede olduğumu sorguladım. Bu herifin hayatı hakkında en ufak bir fikrim olmadığı gibi, nerede bulunduğu hakkında da yoktu.
"Telefonum nerede?" dedim eve girer girmez. Etrafı incelemeden direkt ona bakıyordum.
Ayakkabısını içeri alıp yere koyarken gülümseyerek bana döndü. "Ah, kırıldığını da hatırlamıyorsundur sen şimdi. Geçenki kavgada... Off bunu da hatırlamazsın ki! Her neyse, kırıldı işte. Hatta sen kırmıştın. Ama ben babanla konuştum, halledeceğini söylemişti. Haber vereyim bari eve geldiğimizi."
İçimden bir his, bu bedende çok yorulacağımı söylüyordu. Sadece nerede bulunduğumuzu merak ediyordum şu an, kavga falan umrumda değildi.
Kafamı belli belirsiz sallayıp "Duş alacağım." dedim.
"Tamam ben de-" derin bir nefes vererek elini alnına koyarak gözünün önüne gelen saçları engelledi "yiyecek bir şeyler ayarlayayım. Açsın değil mi? En son üç hafta önce yaptığım sebzeli makarnadan yapmayı düşünüyorum. Çok beğenmiştin. Aa yok en son üç hafta önce değil, sen hastanedeyken de bir ara senin eşyalarını ayarlamak için eve geldiğimde yapmıştım, şimdi hatırladım bak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
karışık ruhlar •bxb•
FantasiaŞurada, bana bağlı makineler sayesinde hayatta olduğumu anladığım zaman diliminde düşüneceğim çok şey olmuştu. Komaya girmeden önce Yeşim'le aramızın limoni olması yüzünden kendime sayısız defa sövmüş, buradan çıktığımda tamamen farklı biri olacağım...