long distance relationship
[ suna x osamu ]≈
soğuk yatağından kalktığında camı açık unuttuğunu anca fark etmişti suna, kapatmaya tenezzül etmeden eline telefonunu alıp asla kullanmadığı büsbüyük mutfağa yöneldi, hazır noodle kaplarıyla dolu masanın kenarından geçerken her gün yaptığı gibi yanlışlıkla bir tanesini ezmişti ama umursamadan içinin boş olduğunu bildiği buzdolabını açtı. ne zamandan kaldığı bilinmeyen rastgele bir enerji içeceğini kafasına diktikten sonra telefonuna gelen bildirimle dikkatini ona çevirdi.
küçük bir umutla belki osamu'dandır diye baktığı bildirimin komori'den olduğunu görmesiyle içindeki telefonu fırlatma isteğini zar zor engellemişti, meşguldür, diye düşünerek kendini avutmaya çalışsa da sevgilsinin üç gündür mesajlarına cevap vermemesi hem endişelendiriyor hem üzüyordu. atsumu'dan iyi olduğunu öğrenmese muhtemelen meraktan kendi kendini bitirecekti.
belki de birkaç günlüğüne izin alıp yanına gitmeliydi? ama meşgulse işleri sıkıştırmak istemezdi, sonuçta bunların hepsinin sorumlusu kendisiydi. sırf daha fazla voleybol oynamak istediği için sevdiği kişiyle arasına 588 kilometre mesafe koyması bencilliğinin kanıtıydı, ve her geçen ay sanki araları daha da açılıyordu. bunun olması kaçınılmazdı, suna biliyor olmasına rağmen osamu'nun ondan sıkılmış olabileceğini her düşündüğünde midesindeki acı daha da katlanılmaz hale geliyordu.
telefonunun çalarak düşüncelerini bölmesiyle bir anda öfkeyle dolan suna ani bir şekilde aramayı kabul edip "beni artık rahatsız etme komori!" diye bağırdı. sinirini ondan çıkarmaması gerektiğini biliyordu ama özür dileme işini sonraya bırakmaya karar verdi. tam kapatacakken fark ettiği şey ise orada motoya yerine osamu yazıyor olduğuydu.
"rintarou, iyi misin?" sesinden nezaket ve endişe akıyordu.
"üzgünüm osamu, komori sanmıştım." diye kendini açıklarken titrediğini fark etmemişti.
"sorun değil, şu son günler normalden biraz daha yoğun geçiyor, yazamadığımın farkındayım ama en kısa sürede telafi edeceğim. konuşmak ister misin?"
birkaç dakika geçen sessizliğin sebebi suna'nın tereddüt etmesiydi, eğer osamu'ya düşüncelerini açıkça söylerse ne tepki verirdi? onu asla yargılamayacağını biliyordu ama ya sadece ilgi için yaptığını düşünürse fikri suna'nın ağzını açmasına engel oluyordu.
bu sefer onu düşüncelerinden sıyıran telefonun değil kapının çalmasıydı. "kapıya baksan iyi olacak." dedi osamu gülmesini bastırmaya çalışarak. dediğini de yaptı, sorgulamadan ve kimin olduğuna dahi bakmadan kapıyı açmasıyla kendini sevgilisinin kollarında bulması bir oldu.
ne gözlerine ne de hissettiklerine inanıyordu şu an, nasıl mümkün olabilirdi ki bu, osamu'nun tokyo'ya gelmesinin imkanı yoktu. geri çekilip sertçe kendi yanağına vurdu suna, bu sefer şaşırma sırası osamu'daydı, "ne yapıyorsun aptal!" dedikten sonra elini tuttu, bu sefer daha sıkı. "gerçek olduğunu düşünmemiştim..."
osamu elindeki poşetlerle içeri geçtiğinde mutfağı görür görmez suna'yı güzel bir azarlamış, sonra ise karşı gelmesine rağmen her tarafı toparlayıp almış olduğu sebze ve etleri dolaba yerleştirmişti. fırına da bir şey koymuştu ama suna oturduğu koltuktan ne olduğunu görmese de çok umrunda değildi.
geçen sene aldığı yumuşak battaniyesi iki kişiye yetecek kadar büyük olmasına rağmen osamu üşümediğini söyleyerek suna'yı battaniyeye sarmış, sonra da kollarına almıştı. o kadar özlemişti ki kucağında sevgilisinin yaptığı ağırlığı ve saçlarının her zamanki gibi hindistan cevizi kokuyor olmasını; aylardır görüntülü konuşmak ve mesajlaşmakla yetinmişlerdi ama osamu artık dayanamayıp ilk trenle tokyo'ya varmıştı. telefon konuşmasında suna'nın o masum ama titreyen sesini duyduğunda ise verdiği en iyi kararlardan biri olduğunu anlamıştı.
önlerindeki açık televizyonu umursamadan saatlerce konuştular; atsumu'nun yaptığı saçmalıklardan, suna'nın gördüğü rüyalardan, izledikleri dizilerden, osamu'nun devamlı müşterilerinden, saçma kedi videolarından, suna'nın ne kadar özlem duyduğundan, osamu'nun nasıl ondan asla sıkılmayacağından, kısaca aklınıza gelebilecek her konuyu konuştular bıkmadan usanmadan.
akşam olmasıyla osamu adam akıllı yiyecek bir şeyler yapmaya gittiğinde suna normalde dakikada bir kontrol ettiği telefonuna sabahtan beri bakmadığını fark etti. gelen mesajlar ve cevapsız aramaları gördüğünde ise yarın zaten fırça yiyeceği için sadece komori'ye barış emojisi atmakla yetindi ve telefonunu tekli koltuğa fırlatarak osamu'nın yanına gitti. tenceredeki çorbayı karıştıran sevgilisine arkasından sarılarak kafasını boynuna gömdü. osamu ise sadece gülümsedi, sonuçta profesyonel bir voleybolcu olsa da suna'nın da dinlenmesi gerekiyordu ve bunu sağlamak kendisine düştüğü için osamu gayet mutluydu.
≈
sadece evli mutlu cocuklu olsunlar istiyorum cok mu sey istiyorum 😔
ŞİMDİ OKUDUĞUN
shipvember | sakuatsu + sunaosa
Fanfickasım ayının her günü için belirlenen konular hakkında kısa kısa one-shotlar suna × osamu, sakusa × atsumu // hq