sessiz, yetenekli, yakışıklı ve başarılı miya osamu'nun ikizini kıskanmasını gerektirecek hiçbir neden yoktu.
atsumu'nun aksine kimse onu sinir bozucu yada gürültücü bulmuyordu, yemek yapmadaki becerisi sayesinde büyüklerin gözüne giriyor, sevgililer gününde dolabı çikolata ve mektuplarla dolu oluyordu. ve en önemlisi gelen her aşk notunu reddetmesine değecek biriyle çıkıyordu.
zaten en önemlisiydi bu. suna; kazandığı her yarışmadan, ulaştığı her başarımdan, sahip olduğu her şeyden daha güzel, daha değerliydi. atsumu tüm dünya'ya sahip olsa suna yanında olduğu sürece umrunda olmadan ikizini tebrik ederdi. suna'yla sevgili oldukları an küçüklüğünden beri hedef çizgisi olan atsumu'yu ilk defa yendiğini hissetmişti.
fakat kaderin üç tanrıçası olan mireler'in planı biraz daha farklıydı; (merhametliler olarak adlandırılmış olmalarına rağmen) biraz daha acımasız, biraz daha umut kırıcıydı.
herkesin bildiği üzere kişinin on sekizinci yaş gününde bileğinin hemen üstünde ortaya çıkan isim, o kişinin ruh eşinin kim olduğunu söylüyordu, yaşadıkları evrenin kanunuydu bu.
ruh eşi. herkesin farklı bir açıklaması vardı bu terime. bazıları hayatlarını bağlıyor, bazıları ise kim olduğunu öğrenmeye tenezzül bile etmiyorlardı. osamu ise her zaman bu kavramın fazla katı olduğunu düşünmüş olmasına rağmen ucu ona dokunmadığı için çok üstünde durmamayı tercih etmişti. fakat artık zamanı gelmişti çünkü tahminen beş dakika sonra osamu ruhunun kime bağlı olduğunu öğrenecekti.
evet, atsumu o kadar heyecanlıydı ki gece on ikiye kadar beklemeye çoktan karar vermişti. osamu ise yatmaya çalışmış fakat ikizinin ısrarları üzerine bir geceden bir şey olmaz diyerek uyanık kalma konusunda eşlik etmekte sorun görmemişti.
pek de uzun olmayan bekleyişten sonra saat on bir yirmi dokuzu gösteriyordu ve atsumu'nun heyecanı yerinde sabit durmasına engel oluyordu. sağa sola yürüyen ve arada kendini koltuğa atan ikizine bir keresinde "kim olmasını istersin." diye sormuştu osamu. "tanıdığım biri olmasını isterim, sanırım." diye cevap vermesine rağmen neden bu kadar sabırsızdı anlayamıyordu.
(asırlar gibi geçen) bir dakikanın sonunda saat gece on ikiyi gösteriyor olmasına rağmen osamu kendinde koluna bakacak cesareti bulamamıştı. hayal kırıklığına uğramaktan çok korkuyordu.
atsumu'nun ise ağzı açık bir şekilde ruh eşinin ismine bakıyor olması gri saçlı miya'nın meraklanmasına sebep oluyordu; kimin ismi bu kadar şaşırtabilirdi ki? çoktan ruh eşi olan biridir belki, diye düşündü osamu. sonra ise ne yazdığını görebilecek şekilde öne eğildi.
rintarou.
atsumu'nun kolunda yazan buydu. rintarou. osamu'nun ortaokuldan beri en iyi arkadaşı ve iki yıllık sevgilisi. o anda daha hala kendi koluna bakmamış olan osamu tüm hevesinin bir anda uçtuğunu hissetti.
ikisi de ne diyeceklerini bilemez halde yavaşça birbirlerine döndüler. atsumu özür dilemek için ağzını açtığında bunun ikizini daha da sinirlendireceğinden korktuğu için ortamdaki sessizliği sürdürmeye devam etti. burada kimsenin suçu olmadığını ikisi de çok iyi bilse de osamu ihanete uğramış hissetmekten kendini alamıyordu.
kader tanrıçaları hata yapabilir miydi yoksa gerçekten suna'nın geleceği atsumu'nun etrafında mı çiziliydi, bunca zamandır kurdukları bağ sırf kollarına kazınmış bir yazı yüzünden kopacak mıydı, yada sırf ruh eşi değiller diye yolları eninde sonunda ayrılacak mıydı? osamu'nun kafasında dolanan bu sorular onu endişelendiriyordu.
ama en çok da suna'nın bunca zamandır yanlış miya'yı sevdiğini fark etmesinden korkuyordu.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
≈
devamını yazmadım cünkü üsendim o yüzden hayal gücünüze bırakıyorum 😌💕