-Çoçuk Olmak-

93 5 4
                                    

Çoçukken büyümek isterdim hep. Büyüyünce daha iyi bir hayatım olacak sanırdım. Büyüyünce yalnız kalıyormuşsun meğer. Tabii iyi insanlarda çıkıyor karşına. Dostluklar kurabiliyorsun ama kötülülerde var bu hayatta. Çok kötüler var mesela. İnsanların sevdiklerini elinden alanlar yada o ulaşana kadar gözünü boyayanlar. Böyle bir hayata dahilsiniz. Hepimiz dahiliz. En acısıda sesimizi çıkarmadan yaşıyor.. Yaşıyor.. Ve sonunda ölüyoruz.

Yaşayabilme İhtimali
Soğuk ve şehirler arası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam

Ben seninle birgün Veyselkarani'de haşlama yeme ihtimali sevdim.

İlkokul'un silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında Ankara'da korbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı. O zaman özlemeye başladım herkesi...

Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra...

Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı...

Birde camların buğusuna yazı yazma imkânımız...

Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık.

Ben doktor oluyordum sen hemşire geri kalanlar kontgerilla...

Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu pütürlü duvarlara ve Türk Dil Kurumu'na inat bir Türkçe'yle...

Ağbilerimizden öğrendik "Ş" harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi.

Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri...

Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben.

Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim.

Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak.

Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu.

Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri...

Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim.

Ve hiçbir mahkeme tutanağında geçmedi adım...

Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece...

Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde ama sen yoktun...

Ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyorum sunî teneffüs saatlerinde.

Okul servisi seni hep zamansız amansızca bir lojman griliğine götürüyordu.

Ben senin benimle Tunalı Hilmi caddesine gelebilme ihtimalini sevdim.

Ben senin beni sevebilme ihtimali seviyordum.

Yaz sıcağı toprağa çekiyordu teninin çatlamaya hazır gevrekliğini...

Sonra otobüs oluyordum kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü...

Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş ovasının yalancı maviliğini...

Otobüs oluyordum... Bir ülkeden bir iç ülkeye...  Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum.

Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin...  Korkuyordum...  Sonra iniyordum otobüsten.

Çarşıdan bizim eve giden ömrümün en uzun ömrümün en kısa ömrümün en çocuk ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum. Çünkü sonunda annem oluyordum, babam kokuyordum sonunda...

Soğuk ve şehirler arası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam.

Ben seninle birgün Van'daki bir kahvaltı salonunda...

Ben seninle (Sadece bilmek zorunda kalanların bildiği) bir yol üstü lokantasında...

Ben seninle Ağrı dağında mistik ve demli bir çay kıvamında kokan Doğu Beyazıt'ın herhangi bir toprak damında...

Ben seninle herhangi bir insan elinin terli coğrafyasında olma ihtimali sevdim...

Ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim..
                            Yılmaz Erdoğan

Bölüm yazma isteği ile dolup taşmamı sağlayan @MrsVuran içindir :)) Kendisine çok teşekkür ederim :)) 

Kalemimden DökülenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin