"güzel kes tamam mı, dazai-san çirkin olursa beğenmez..." gözleri dolu doluyken başıyla onayladı akutagawa önündeki genci. küvetin içinde oturmuş yaklaşık kırk dakikadır üzerindeki yorgunluğu atmaya çalışıyordu. önce her yerini güzelce yıkamıştı akutagawa. saçlarını da sevgilisinin isteği üzerine lavantalı şampuanla yıkamasını rica etmişti atsushi. şimdiyse bir süre dinlenmesine izin vermiş, kendisi de eski fotoğraflardaki saçına bakıyordu. eskisi gibi yapmalıydı saçlarını.
elindeki makasla genç olana yaklaştı. önce saçının arka taraflarını düzeltti. makas darbeleri o kadar yumuşaktı ki, atsushi anlamadı bile saçlarının gittiğini. ön taraflara gelince biraz duraksadı. asimetrik, kendine has bir saç stili vardı çocuğun. dikkatli olmalıydı. atsushi'yi kendine doğru çevirip dikkatlice kesti önüne düşüp gözlerini kapatan saçları. yüzü biraz açıldığında gülümsedi. herkesten çok özlemişti küçük olanın gözlerini. cansızlardı belki şimdi ama akutagawa için sorun değildi.
acıdan küçücük kalmış bedene baktı. yemek yemiyordu, kendine bakmıyordu, dışarı bile çıkmıyordu. yine de yaşıyor diye düşündü kömür karası gözlerini ağlamamak için kapattığı sırada. yaşıyordu, kalbi atıyordu, başkasını sevse de ona ihtiyaç duyuyordu. bunlara tutunabilirdi akutagawa. karşısında bir çocuktan farkı olmayan, dış dünyadan habersiz atsushi için her şeyi yapabilirdi. elinden gelse ölen dazai'yi bile diriltirdi. ama gelmiyordu işte elinden, her şeye gücü yeten akutagawa bu konuda çaresizdi. ses çıkaramadan başkasını seven sevdiğinin ölümünü bekliyordu.
"ryunosuke, kestiysen biraz daha lavantayla yıkayabilir misin..?" mırıldanarak çıkan sesle kendine geldi akutagawa. evet kesim bitmişti, ama şimdiye kadar zaten onu aşkın kere yıkamıştı grinin en güzel tonundaki saçları lavantalı şampuanla. "ama zaten bir sürü kez yıkadım ya." tüm banyo lavanta kokuyordu ve hala lavantayla yıkanmasını istiyordu saçlarının. yıkamayacağından değil ama yıkandıkça yıpranıyordu akutagawa'nın bakmaya kıyamadığı saçlar. "son bir kez, lütfen ryunosuke..." ve işte yine kıramadı karşısındaki narin ruhu. son bir kez daha yıkadı güzel saçlarını. parmaklarıyla yavaşça yüzüne gelen köpükleri temizledi, gözlerine şampuan kaçmasın diye özenle döktü suyu. korktu, canını yakmaktan korktu. atsushi ise yanında duran adamın kalbindeki yangından habersiz bir şekilde duvardaki fayanslara bakıyordu.
banyoda işleri bittiğinde atsushi'yi büyükçe bir havluya sarıp içeri taşıdı akutagawa. yavaşça bıraktı yatağın üzerine. çıkardığı kıyafetleri dikkatle giydirdi. saçlarını taradı, kuruttu. yatağındaki çarşafları değiştirdi. evi havalandırdı, yerleri süpürdü, etrafı toparladı. yani en azından atsushi'nin gördüğü buydu. görmüyordu yüzünü kapatan saçlarından akutagawa'nın ağladığını, duymuyordu sesini. hoş duysa da bir şey yapmazdı. duygusuzdu ona karşı, ruhsuzdu. robot gibiydi. belki de buydu akutagawa'nın canını yakan. bir kere ismini seslense nerede olsa yanında bitiverirdi gri saçlının, her dediğini ikiletmeden yapardı. aç kalmasın diye yemek getirirdi. son dört aydır banyosunu bile yaptırıyordu. ki bunu yaparken asla aklından kötü şeyler geçirmemişti. sevdiğine sadıktı akutagawa, istemediği hiçbir şeyi yapmazdı. ve biliyordu atsushi'nin asla onu istemeyeceğini.
⠀⠀⠀ ⠀⠀ ⠀ ⠀⠀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the voice inside my head | shinsoukoku
Short Storywill you come home and stop this pain tonight? -17.11.20-