V

1.1K 157 49
                                    

bir hafta sonra aynı gün yine atsushi'nin evine gitti akutagawa. yanında çok sevdiği, dazai'nin hediyesi olan silahı vardı. cebindeki anahtarla kapıyı açıp içeri girdiğinde ortalığın toplu olduğunu gördü. lakin ev yine de havasızdı. atsushi'nin dediklerini hatırladığında önce perdeleri sonra pencereleri açtı. eve temiz hava dolmaya başladığında yavaş adımlarla küçük olanın odasına girdi. yine ruhsuz bir şekilde yatıyordu. ses çıkarmamaya çalışarak yatağın ucuna oturdu. atsushi çoktan geldiğini fark etmişti. "hoş geldin, sessiz misafirim..." mırıldanarak konuştuğunda cevap vermedi akutagawa. şu an öyle gergindi ki, adını sorsa atsushi bilemezdi.

cevap gelmeyince doğruldu atsushi, karşısındaki adamın yüzüne bakmak istedi. gördüğü şey biraz canını yaksa da elinden bir şey gelmezdi. akutagawa'nın yüzü solmuş, göz altları morarmıştı. bir iki gündür yemek yemediğini belli edercesine yanakları içeri doğru göçmüş ve elleri titriyordu. uzanıp yavaşça elindeki silahı aldı atsushi. iki eliyle büyük olanın titreyen ellerini sıkıca tuttu. sonunda başını kaldırıp yüzüne bakabilmişti akutagawa. "sakin olman gerekmez mi, ilk defa birini öldürmüyorsun." biraz sonra alacağı canın hiçbir değeri olmadığını belirtecek şekilde konuştu büyüğüyle atsushi. sakin olmasını istiyordu. ölmeden yapacak bir şeyleri olmalıydı. "lavanta?" akutagawa sessizce konuştuğunda atsushi başıyla onaylayıp yataktan kalktı. yavaş adımlarla banyoya girip küveti suyla doldurdu.

her zamanki gibi dikkatlice temizledi küçük olanın bedenini. her zaman olduğu gibi kırılmasından korkarak dokundu etten yoksun sadece kemik ve deriden oluşan uzuvlarına. en sonunda kusursuz saçlarına lavantalar döktüğünde güzel gözler hafifçe aralandı, kapatmasını isteyecek şekilde eliyle göz kapaklarına dokundu küçük olanın ama inatla açık tutuyordu gözlerini. "gözlerini kapat." daha çok şey söyleyecekti aslında atsushi onu bölmese. gözlerin zarar görmesin diyecekti, çok güzeller kıyamıyorum diyecekti, belki de böyle bakmana dayanamıyorum diyecekti. hiçbir zaman istediklerini söyleyemiyordu.

"sen de suya girsene ryunosuke. sadece ben ölmüyorum, sen de temiz ol..." burukça gülümsediğinde hayır deme gibi bir şansı yoktu. telaşla suya girmeye yeltendiğinde atsushi sakince bir elini uzatıp üzerindeki tişörtün ucunu tuttu. "böyle olmaz, hiç mi banyo yapmadın..." üzerindeki kıyafetlerin varlığını o an hissetmişti akutagawa. sahi neden bu kadar acele ettim diye geçirdi içinden. yavaşça üzerindeki her şeyden teker teker kurtuldu. en sonunda suya girdiğinde canının acıdığını hissetti. bunun hiç böyle ölüme giderken olacağını hayal etmemişti. güzel gözler kapandığında yeniden uzanıp lavanta döktüğü saçları duruladı. bir kez daha yıkadı, bir kez daha duruladı. ve hatta bir kez daha tekrarladı tüm bu döngüyü.

en sonunda yeniden lavantalı şampuana uzandığında atsushi onu elinden alıp kendinden iki yaş büyük olan adama iyice yaklaştı. siyahın ve grinin en güzel iki tonuna sahip saçlara şampuanından döktü. bir eliyle yanağına dokunduğunda anlamıştı akutagawa gözlerini kapatmasını istediğini. ses çıkarmadan kendine denileni yaptı, gözlerini sımsıkı kapadı. bacaklarını kendine doğru çekip kollarını dizlerine sardığında anne sevgisi bekleyen küçük bir çocuk gibiydi. gerçekten de uzun yıllar anne veya bana sevgisi beklemişti. başka bir sevgi de kabulüydü ama bu hiç olmamıştı. lise ikinci sınıfa giderken kabullenmişti sevip sevilmeyeceğini. hala da öyle düşünüyor olurdu atsushi ve dazai'yle tanışmasa.

şimdi dışarıdan bakınca yanında küçücük kalan cansız beden bir zamanlar onun en yakın arkadaşıydı. sevgi duygusunu sonuna kadar hissetmişti yanında. hatta ölüp giden dazai bile sevgisini var gücüyle vermişti akutagawa'ya. her zaman kömür karası gözlerin var ryu derdi, duygu barındırmıyor ya da içinde olanları iyi saklıyor. şimdi neden saklayamıyor bilmiyordu akutagawa gözlerindeki korku ve endişeyi. canından çok sevdiği çocuk canını almak için onu temizliyor, ölüme hazırlıyordu. korkunç, tek kelimeyle korkunçtu şu an yaşadıkları. her zaman güçlü durmaya çalışsa da artık kaçacak deliği yoktu. küvetin içinde öylece dizlerine sarılmış ağlayarak saçlarını okşayan çocuğun ölüm emrini bekliyordu. yanındaki cılız beden de farkındaydı korkusunun. ağlamasını durdurmak için sakince saçlarındaki şampuanı ovuyordu. yine de durmuyordu kömür karası gözlerinden dökülen inciler.


the voice inside my head | shinsoukokuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin