[Chet Baker - Blue Room]
Gecenin bir vakti, kirleriyle göz yoran binanın beşinci katındaki dairemin penceresinde ayaklarımı aşağı sarkıtarak otururken binaları izliyordum. Tüm o yanıp sönen ışıkları... Bir yandan da patlamaya hazır bilgisayarımdan kulaklarıma ulaşan bir aşığın çığlığı. Müzik; pas tutmuş ruhumu sürükleyip dalgalara kaptıran bir müzik. Chet Baker'ın vokalini işittim sonra.
"Neredeyse mavi," diyordu. Neredeyse, az kala.
Ben düşünceler alemindeyken müzik bitiyor, bir yenisi geliyor. Mavi bir odamız olacak, diyor bu sefer dostum Chet. Bir süre aklımın içinde dönüp duruyor. Sonra birden susuyor ve karşımda, saatlerdir izlediğim odanın ışığı sönüyor. Kendi kendime gülüyorum. Tanrım... diyorum. Tanrım, şu adama güzel bir uyku düzeni ver.
Jeon Jeongguk. Günlerdir dostum Chet'in müziği ile birlikte yanıp sönen lambasını seyrettiğim Jeon Jeongguk o adam. Bir türlü uyuyamıyor. Pencereye çıkıp dal dal sigara tüttürüyor, bardak bardak -renginin kızıllığı buradan bile fark edilebilecek- şaraplar içiyor. Ancak bir türlü uykunun doyumsuz tadına erişemiyor.
Onu kendime benzetiyorum fakat bu düşünceyi asla desteklemiyorum. Zira ben uyuyamıyor değilim. Yalnızca, gecenin sessizliği bitiriyor beni. Gökyüzünün en bi güzel olduğu saatler gözlerimi kapatmayı hiç istemiyorum.
Derin bir nefes alıyor, bilgisayarımı kapatmaya yelteniyorum fakat o çoktan kapanmış. Bir gülüştür yer alıyor dudaklarımda. Pencereyi kapatıp yatağıma giriyorum. Ayaklarım yorganın altından usulca firar ediyor. Çünkü benim paslı ruhum, asla bir şeylerin altında kalmak istemiyor. Özgürlüğüne olan düşkünlüğünden ziyade, bencillik ve güvensizlikle dolup taştığı için.
We'll have a blue room
A new room for two room
Where ev'ry day's a holiday
Because you're married to me.
Not like a ballroom
A small room,
A hall room
Where I can smoke my pipe away
With your wee head upon my knee.
We will thrive on, keep alive on
Just nothing but kisses
With Mister and Missus
On little blue chairs.
You sew your trousseau
And Robinson Crusoe
Is not so far from worldly cares
As our blue room far away upstairs!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Born to be Blue | taekook
FanfictionKirli bir binanın beşinci katı, on dokuz buçuk yaşım ve pas tutmuş ruhum. Bir de o. Herkeslerden itinayla sakındırdığım o... Pas tutmamış her bir parçamı esir alan o.