12| "Zamanı avuçlarıma almanın yolu, yavaşlamak."

198 26 9
                                    

Yavaş ve seri fakat nereye bastığını bilmeyen adımlarla, elimde şemsiyem, üstümde siyah kabanım caddede öylece yürüyordum. Kafam bomboştu, ilhamdan yoksun bir ressamdım ben. Kafamın içi kendi kendine akıp giden bir nehir gibiydi; bir şeyler almaz veya vermezdi. Sadece gidip gelirdi işte. 

Yağmur şiddetini artırırken kaldırımın kenarında karşıya geçmek için beklemeye koyuldum. Küçüklüğümden beridir arabalardan korkarım, bu nedenle iki adım geri çekildim. Gözlerim gökyüzüne kaydı. Griye çalan mavi derin bir nefes almamı sağladı. Gri ve mavi her yerde, diye düşündüm: İçim, dışım ve tüm dünya, mavi ve griydi şimdi.

Arabalar kırmızı ışıkla beraber durdular. Seri adımlarla karşı kaldırıma geçtim. İstikamet şu sıralar fazlasıyla ünlenmiş bir ressamın sergisiydi. Aslında gitmeyecektim fakat bana gönderdiği özel davet şöyle bir düşünmemi sağlamıştı. Düşündüğüm zaman insanları kıramazdım. Bunu bilen biri olmalıydı ki zaafımdan vurmuştu beni. 

Davet mail hesabıma gelmişti: 

"Bay Jeon, 

Öncelikle eserleriniz ve sizin en büyük hayranınız olduğumu bilmenizi isterim. Size bir öğrenci olarak sonsuz saygım var. Sıradan bir insan olaraksa kalbimin tamamını size adayabilirim, efendim. Lütfen sergimde benimle birlikte olun. Sadece orada olsanız bile yeterlidir benim için. Samimiyetsiz hissediyorum fakat sabrım kalmadı ki artık. Lütfen, gelmeye çalışın. Adresi bırakacağım. 

Sevgiler, Vante.

*adres*"

Neredeyse ayaklarıma kapanıp yalvaracak olan bu kişinin sözlerinin tanıdık geliyor olması yüreğime dokunmuştu. Uzun zaman sonra dudaklarımda bir gülüştür peyda olmuştu. Böylelikle onun dileğini yerine getirmeyi kendime borç bildim.

Yollar üzerime üzerime gelmeye başlamıştı ki adresin yanında gönderilen fotoğrafın tanıdıklığını fark edip durdum. Başımı kaldırdım. Tam karşımdaki tabela derin bir nefes almama yol açtı. Varmıştım.

Vante'nin Resim Sergisi

Serginin önünde durdum. Bir elim ceketimin cebine giderken öteki pantolonumun cebindeki çakmağı buldu. Sırtımı binanın gri pütürlü duvarına yasladım. Sigara dalı dudaklarıma yerleşti, ucunu aleve boyadım ve derin bir nefes doldurdum ciğerlerime. Nefeslerim hep derindi, sigara daha da derinleştiriyordu. İçmek için bir nedene ihtiyacım varsa bu olurdu.

"B-Bay Jeon?" Tanıdık seslenişle kaşlarım çatılmış, yaslandığım duvardan doğrulmuştum. "Gelmişsiniz... İnanamıyorum." diye devam ettirdi sözünü.

Onu görmeyi kesinlikle beklemiyordum. Beni alaşağı etti oracıkta. Dudaklarımdan çektim sigarayı ama yine de konuşamadım. Hiçbir şey varamadı dilimin ucuna. Adını söylemekten korktum.

"Gitmeliyim sanırım." dedim en sonunda. "Sana başarılar."

Gözleri fal taşı gibi açıldı hemen. Bana yaklaştı. Sigaramdan bir nefes çektim bu sırada. "Yeni geldiniz," diye fısıldar tonda ayıpladı beni. O güzel gözlerini hüzün sarmıştı. Gözlerime bakmıyordu. Bakışları her zaman aşağı yönde olurdu hoş. Aşağı, aşağı bakarsan yukarıdır ve yukarı, yukarı bakarsan aşağıdır.

Sigaram bitinceye değin bekledi beni. Yavaş yavaş içtim. Bilerek değil. Zamanı avuçlarıma almanın yolu, yavaşlamak.

"Hadi yukarı çıkalım, lütfen. Gel." Çaresizdi. Özlem miydi onu çaresizleştiren? Beni ne diye özlesindi ki, abartıyorum. Eğitmeniydim yalnızca. Bu kadar.

"Gidelim." dedim önden bina girişine yönelmeden önce.

Gidelim.

Gidelim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Born to be Blue | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin