🌼

6 3 0
                                    

     Yeniden Ankara'daydı. Bir haftalık iş gezisinden sonra şehrine geri dönmüştü ve havalimanından çoktan ayrılmış, taksiyle evine doğru ilerliyordu. Şehir dışında olduğu süreçte hiçbir şekilde günlük kullandığı telefonunu açmamış, hep iş telefonuyla ihtiyaçlarını halletmişti. İlk defa telefonunu açtığında gördüğü birçok mesaj ve cevapsız arama bildirimleri oldu. O kadar bildirimlerin arasından gözüne tek çarpan eşinden gelen bildirimlerdi. Sadece beş kez aramıştı, hepsi de Ankara'dan ayrıldığı geceye aitti. Mesajlardan eşinin konuşmalarına girdi ve yine aynı tarihteki mesajlardan başka bir şey göremedi. Bir hafta boyunca ortalarda olmamasına karşılık eşi tarafından çok merak edileceğini düşünüyordu, aksi olduğunu görünce sinirlenmiş olmalı ki telefonun ekranını kapatıp cebine attı ve dışarıdaki hareketlileri izledi.

     Evinin önüne geldiğini, taksi şoförünün ücretini istediğine dair homurtular çıkardığında farkına varmıştı. Aklı eşindeydi, belki de neden pek merak edilmemesini düşünüyordu. Kafasının içinde ne döndüğünü kendi de bilmezken cüzdanından bir miktar para çıkarıp şoföre verdi, üstünü beklemeden arabadan indi ve kapıyı sertçe kapattı. Taksi şoförünün, arkasından ne diyebileceğini umursamadan binanın kapısını iterek içeriye girdi.

     Cebinden evin anahtarını çıkarıp kilite sokacakken durdu. Acaba eşi uyanık mıdır? Kapıyı çalsa kapıyı açar mı? Saate baktı ve saatin erken olduğunu görünce bundan vazgeçti. Anahtarı kilite soktu ve kapıyı açıp içeriye girdi.

     Evin havasız olduğunu hissedince kaşlarını çattı. Bu yaz sıcağında hiç mi camları açmamıştı eşi? Belki de kendisi eve gelmeyince eşi de gitmişti.

     Birkaç cam açtıktan sonra lavaboya gitti, elini yüzünü yıkadı ve aynada kendine baktı. Sanki aynadaki kendisi değildi; kirli sakalları ve bozulmuş saçlarıyla derbeder duruyordu, aynı zamanda ürkütücü. Havluyla kurulanıp lavabodan ayrıldı ve yatak odasının önüne geldi. Ya evdeyse ve uyuyorsa, diye düşündü. Hafifçe kapıyı tıklattı, bir ses duyamayınca gürültü çıkarmamaya çalışarak kapıyı araladı ve yavaşça içeriye girdi. Eşi, üzerinde yorganla uyuyordu. Kaşlarını çattı; hava çok sıcaktı ve eşi yorganla yatıyordu, normal olmadığını düşündü. Eşine doğru yaklaştığında bir elinin boşluğa uzandığını gördü, bembeyazdı. İyice yaklaştı ve eşinin yüzüne örten saçlarını kulaklarının arkasına itti, yüzü de beyazdı ve soğuktu.

     Geriye doğru bir adım atarken kâğıt hışırtısı sesi işitti ve başını zemine eğdi. Sağ ayağının altında dikdörtgen bir zarf duruyordu. Eğildi ve zarfı eline alıp yatağın sağ tarafına oturdu. Zarfın içinden üç tane el yazısıyla kirletilmiş kâğıtlar çıkardı; eşinin el yazısıydı. Zarfın içine ve dışına dikkatlice baktı fakat açıklayıcı bir şey yoktu. Zarfın içinden çıkardığı kağıtların üzerindeki yazıları içine doğan merakla okumaya başladı.

     Merhaba Sevgilim,                   18.08.2020

     Benim, Mayıs Sineği. Son saatlerimi bu satırları sana yazarak geçiriyorum. Hatırlıyor musun ilk tanıştığımız günü? Bir kış günüydü, Ankara'nın üstü beyaz bir örtüyle kaplı olsa da yine de griydi. Havanın buz gibi olması yetmezmiş gibi grilik insanın içini ürpertiyordu. Haylaz bir arkadaşın enseden içeriye birkaç tane buz kalıbı atması gibi ürpertiyordu bu girlik. Hayatım boyunca o kadar üşümemiştim fakat yarın ellerime dokunduğunda o günkünden daha çok üşüdüğümü sen de hissedeceksin.

     "Yazın bu hırka ile niye dolaşıyorsun?" demiştin birkaç hafta önce, hatırlıyor musun? Cevap vermediğim için sinirlenip odamıza kapanmıştın, hatırlıyorsun değil mi? Bana artık hiç gülmüyorsun, farkında mısın? Bu yüzden hep üşüyorum ben, sen bunu hiç anlamadın.

En Yakın Uzağımsın (Kısa Hikaye)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin