2. Bölüm: Eve Dönüş

56 9 39
                                    

Bacaklarını kendine çekmiş, kollarıyla sıkı sıkı kavramıştı. Etrafındaki endişeli gözlerin farkında değildi. Öylece zemine gözlerini dikmişti.

Astoria Malfoy, ev cinini çağırıp bir bardak su istedi sessizce. Ev cini çok vakit geçmeden suyla dönüp küçük kıza uzattı.

O suyunu yudumlarken Draco ve Astoria birbirlerine baktılar. Scorpius odanın girişinden olanları izliyordu. Ürkek adımlarla salonun ortasındaki koltuğa yaklaştı.

Işık bir anlığına ona baktı, sonra gözlerini tekrar aynı noktaya sabitledi.

- Soidarvye...

- Saatlerce bekledim. Gelen giden olmadı. En son çare yanımdaki parayla taksi çağırıp eve gittim.

Yutkundu, suyundan bir yudum daha aldı.

- Çok sessizdi, zaten o an içimi korku kaplamıştı. Kapıyı çaldım defalarca. Hiç ses yoktu. Camdan girmeye karar verdim...

Ladin asasını inceledi. Parmaklarını nazikçe asanın kıvrımlarında gezdiriyordu. Başını kaldırıp Malfoyları teker teker süzdü.

- Asam hazırdı, gerekirse kendimi koruyacaktım. Gerek kalmadı. İçeri girdiğim gibi... Onları, onları gördüm. Bağırdım istemsizce. Yanlarına çömelip nabızlarını kontrol ettim. Boyunları çok soğuktu, çok soğuk. Ev telefonundan polisi ve ambulansı aramayı denedim. Olmadı. Kendimi korumak için orada kalamayacağımı düşünerek sokağa çıktım. Sonra mor bir otobüs beni buldu ve aklıma ilk burası geldi. Buraya kadar getirdiler ve sonrasını biliyorsunuz...

Sessizlik oldu. Kimse bir şey demiyordu. Küçük kızın sözleri havayı bir bıçak gibi yarmış, kimsenin konuşmasına izin vermemişti. Odadaki herkes düşünüyordu.

Neden? Neden öldürüldüler? Bunu yapan(lar) kimdi?

Ev cini titreyerek efendisinin yanına yaklaşıp bir şeyler fısıldadı. Bayan Malfoy başıyla Işık'ı işaret ederek oğluna baktı.

- Soidarvye, gel seni yatacağım yere götüreyim. Dinlenirsin.

Işık hiçbir şey demedi. Usulca doğrulup sarışın çocuğu takip etti. Her basamağa adım attığında ahşap gıcırdıyor, Işık'ın kalp atışı da hızlanıyordu. Koridordan ilerlediler. Duvarlar Malfoy ailesinin üyeleriyle doluydu.

Soldan üçüncü kapının önünde durdular. Scorpius tokmağı çevirip kızın odayı görmesine izin verdi.

- İşte, burası.

Işık odayı süzdü. Hoş yeşil renkli yatağa baktı. Gayet rahat görünüyordu. Pencerenin önüne yerleştirilmişti. Yatağın yanında küçük ahşap bir komodin bulunuyordu.

Yan duvara yaslı bir makyaj masası vardı. Komodinle aynı malzemeden yapılmışa benziyordu. Masanın önünde yeşil yastıklı bir puf vardı. Sandığı masanın altına yerleştirilmişti.

Makyaj masasının tam zıttı yönünde orta büyüklükte bir gardırop vardı. İçi henüz boştu. Odanın ortasına doğru birkaç adım attı. Penceresi büyükçeydi. Bu yüzden oda aydınlıktı. Ay ışığı içeri süzüyordu. Pencere malikanenin bahçesini görüyordu. Yaklaşık 20 dakika önce yerde uzandığı yeri de görebiliyordu. Bu anı yüzünde bir gülümseme oluşturdu.

Elindeki küçük çantayı yatağının üstüne bıraktı. Eşyalara dokunarak inceledi.

- Sevdin mi?

- Bayıldım. Burası harika Scorpius.

- Seni yalnız bırakayım da yerleş.

Sarışın çocuk kapıyı yavaşça çekti. Işık, o gidince sahta gülümsemesini yüzünden sildi. Yatağına dayanarak oturdu. Bacaklarını kendine çekip kafasını gömdü. Onu rahatlatacak tek şeyi yaptı. Ağladı, ağladı, ağladı...

*****
Süeda arabanın arka koltuğunda iki kardeşiyle birlikte oturuyordu. İki kız kardeş arada birbirine kaçamak bakışlar atıyor, dikkat çekmemek için sohbet edermiş gibi yapıyorlardı.

Eve vardıklarında neredeyse koşarak kendilerini odalarına attılar. Betül, kapıyı ses çıkarmamaya çalışarak kilitledi. Arkasını dönüp ablasına baktı. Yüzü öfkeli bir biçimde kasılmıştı. Yüzü aynı zamanda yorgundu. Hapishane onu yormuş olmalıydı. Öfkeden yanan kahverengi gözleri hem ona korkunç hem de komik gelmişti fakat gülmedi. Ortamdaki gerginlik onu ürperten havadan hissediliyordu.

- Bunu bana nasıl yapabildin?! Sizden en azından bir mektup bekledim! O pis yerde 4 ayımı geçirirken birilerinin yanımda olmasını istedim! Ama sen, sen bütün mektupları sakladığını nasıl söylersin?!

- Abla bağırma! Ne yapsaydım? Annemi biliyorsun. Seni oraya göndermekte zaten tereddütlüydü. Böyle bir şey yaşadığını bilse daha mı iyiydi?

- Cezam bitmedi. Sadece reşit olana kadar ertelediler. 17 yaşıma geldiğimde ne yapmayı planlıyorsun?

- O zaman düşünürüz onu da.

Süeda göz devirip kardeşine baktı. En azından ailesi onu unutmamıştı. Sadece bilmiyorlardı.

- Tartıştığımız konu sadece Azkapan'a mı gitmen? Birini nasıl öldürebildin?

- "Azkaban"

- Her neyse işte.

Herkese açıklama yapmaktan yorulmuştu. Kim bilir bu kaçıncı "Yanlışlıkla oldu" demesi olacaktı. Ardından gelecek "Nasıl yanlışlıkla?" sorularını saymıyordu bile.

- Yanlışlıkla oldu. Kendimi korumak istemiştim.

- Biz kendimizi korumak istediğimizde kaçarız, abla. Onları öldürmeyiz.

Ablasının kahverengi gözlerine baktı. Doğruyu söylüyora benziyordu. Ancak başka bir şey vardı. Konu sadece birini öldürmesi değildi. Anlayamıyordu. Ama çok farklı şeylerin döndüğünün farkındaydı.

Aralarında sessizlik oluştu. Süeda kendini savunacak durumda değildi. Betül ise olanları sorguluyordu.

- Mektupları nereye koydun, diye sordu Süeda aniden.

- Ne?

Soruyu beklemediği için bir anlığına şaşırmıştı.

- Mektupları. Mektupları nereye koydun?

- Bilmiyorum.

- Ne demek "bilmiyorum"?

- Bak, onları saklamıştım fakat daha sonra koyduğum yere baktığımda siyah tozlardan başka hiçbir şey yoktu. Onları süpürgeyle temizlemek de bayağı zor olmuştu.

Süeda yere bakıp düşündü. Onlar muhtemelen siyah toz değil, küldü. Ama nasıl yanmışlardı? Betül yakmadıysa anne ve babasının da haberi yoksa mektupları kim yok etmek istemişti? Evde güvende değillerdi.

- Kapıları ve camları geceleri hep kilitli tutacağız tamam mı?

- Neden?

- Tehlikede olduğumuzu seziyorum.

Betül'ün yüreği bir kuş gibi çırpınmaya başladı.

- Abla yoksa seni geri mi almak istiyorlar?

Süeda cevap vermedi. Emin değildi. Hiçbir şeyden emin değildi. Sadece kendi geleceğini değil, başkalarınınkini de tehlikeye atmıştı.

Hogwartstakiler IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin