″John, bırak şu telefonu artık.″ Omzuna hafifçe geçirip dudak büzdüm kızgınca. Şu barda kafasına taktığı kızla konuşuyordu.
Kız gayet açık bir dille ''siktir git.'' diyordu resmen ve John'un hâlâ kızdan ümidi vardı. Elindeki telefonun ekranını şişirdiği yanaklarıyla kapattı ve elleriyle saçlarını karıştırıp bana döndü. ″Aşk acısı çekiyorum sanırım.″
Yan gözle bakıp burun kıvırdım, ″saçmalama.″ omuz silkip, içeceğin içindeki pipeti dudaklarına yolladı. ″Aşık bile değilsin ahmak.″
″Bilemezsin.″ geriye yaslandım ve boş kafenin açılan kapısına baktım. İçeri giren kişiyle, belim adeta yay gibi gerildi ve ellerimle masanın kenarına tutunma isteğine mâni olamadım. Gözleri boş alanı turlayıp bize döndü.
Önce bana baktı stabil ifadesiyle, sonra yanımdaki koca adama. Beni süzen gözleri gözlerimi buldu ve kırpılıp, karşımızdaki masaya adımladı ayakları. Ayağa kalkacağım sırada, çalışma arkadaşım hızlıca dudaklarına kondurduğu gülümsemeyle ona doğru adımladı.
Kız henüz masaya yaklaşmadan şekilli, uzun parmaklarını kaldırıp kıza durmasını işaret etti. Önce gözleri beni buldu, sonra işaret parmağı. Onun demek istediğini anlayan kız şaşkın yüz ifadesiyle bana baktıktan sonra ona dönüp önünde hafifçe eğildi ve kıvırarak geri yerine yürüdü.
Kızın arkasından bakan gözlerim ona döndüğünde çenesini eline yaslayıp beni izlediğini gördüm. Sonra John elini kaşlarımın ortasına atıp düzeltti, ″Çatma kaşlarını Taetae!″
Sessiz bir heyecanla mırıldanıp geri yaslandı ve elindeki bardağı onun gözlerine bakarak kaldırıp, kendince selam verdi karşıdakine. Çok tatlısın John-ah.
Masaya tutunup ayağa kalktım ve önlüğümü düzeltip ona doğru adımladım. Karşısında durduğumda yanındaki sandalyeyi çekip kendine yaklaştırdı, bu yanıma otur demekti. Gözlerine bakarak yanına oturdum ve sandalye tamamen onunla bütünleşti gibi oldu o an, beni en yakınına çekti.
″Nasıl gidiyor?″ Kolunun altında biraz uzaklaşmaya çalışırken, sırtımı iyice sandalyeye yasladı. ″İyi, senin?″
Rahatsız çıkan sesim sanki onu ilgilendirmiyormuş gibi bir eliyle saçlarımı okşayıp, ötekiyle masada ritim tutuyordu.
″Daha iyi şimdi.″″Neden buradasın?″ ritim tutan eli cebine uzandı ve ekranı açtığı gibi saate odaklandı. ″Biriyle buluşacağım, burayı seçtim.″
Duyduğum cümleyle düşüncelerim bir anda farklı bir yöne kaydı. İçimde kabarmaya başlayan ve rahatsız eden duygu büyürken merakımı belli etmemeye çalışıyordum.
″Kimmiş o kişi?″ mesaj kutusunda turlayan gözleri bana döndü ve ekranı kapatıp benden uzaklaştı. ″Ah, çocuğun biri işte. Bana başka birileriyle takılmam gerektiğini söylemiştin ve deniyorum bunu.″
Konuşması bittikten sonra dudaklarım çizgi şeklini aldı ve sandalyede dikleşirken sıktığım yumruğumu sakladım. ″Bana yeterli olmadığımı söylemiştin, değil mi güzel Taehyung?″
Aklıma gelen konuşmalarımızla sıktığım dişlerimi serbest bıraktım ve gülümseyerek arkama yaslandım. ″Evet, öyle. Nasıl biri bakalım flörtün?″
Yaslandığı yerden hafifçe bana döndü ve bacaklarını dağınık bir şekilde uzattı. Kucağına oturup ona sürtünme isteği boğazımı sıkmaya başlarken yutkundum ve gözlerine bakmaya çalıştım.
″Feminen bir çocuk, sarışın ve kısa boylu. Septumu olduğunu hatırlıyorum, bakımlı biri. Sevimli bir tipe benziyor ve saygı ifadeleriyle konuşuyor, ah.″
Yanağımı delmek üzere olan dilimi dudaklarımda gezdirdim ve bir süre sabit bakışlarımla gözlerine baktım. Onu epeyce incelemişti, ilgisini mi çekmişti yani? ″İsmi nedir bu sevimli çocuğun?″
Gergin ses tonumla, parmakları kısa şortumun açık bıraktığı baldırlarımda gezindi. ″Joon Seo.″
Umursamazca söyleyip bana yaklaştı biraz ve ses tonunu düşürerek konuşmaya başladı. Bir yandan da parmakları bacaklarımla dolanıyordu. ″Seninle farklı biri hakkında konuşmak biraz tuhaf geldi. ″
Neden diye sormama izin vermeden devam etti. ″Fakat asıl anlam veremediğim şey ne biliyor musun?″ gözleri gözlerimi buldu ve parlak irisleri gözlerimi okşadı, ″Başka birini beklediğim bu masadan seni kucağıma alıp kalkma isteği.″
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Downtown | Taekook
FanfictionBarda tanıştığı ve delice seviştiği heteroseksüel adam için etek giyen bir Taehyung hikâyesi.