Minho
Bizimkilerle birlikte biraz daha oturduktan sonra gitme zamanım gelmişti. İtiraf etmeliyim Chan hyungu çok özlemiştim ama daha fazla burada kalamazdım. Onlar Atlantis'le bağlarını kesmiş olabilirlerdi ama ben kesemiyordum. Benim her şeyim oradaydı. Kendimi ancak orada herkese gösterebilirdim.
Yerimden kalktığımda Jisung bana döndü. "Gidiyor musun?" Gözlerimin içine öyle bir bakıyordu ki geri oturacak hale gelmiştim. Fakat hemen kendimi toparlayıp kafamı salladım.
Umutla "Ben de geleyim mi? Nasıl dönüştüğünü görmek istiyorum." Dedi. Aslında geri çevirecektim. Hatta ters cümlelerim dilimin ucuna sıralanmıştı fakat dudaklarımdan çıkan tek şey "Olur." Olmuştu. Buraya geldiğimden beri hep böyle oluyordu. İster istemez her şeyi onaylıyordum.
İster istemez Jisung'u onaylıyordum.
Herkes vedalaşmak için ayağa kalktı. Felix'le vedalaşırken bana muzip bakışlar atıyordu. Ona gözlerimi devirip çaktırmadan koluna vurdum. Aynı bakışların farklı versiyonu Chan hyungda da vardı. Ona da gözlerimi devirdim ama vurmadım. Büyüklere saygı!
Sonunda evden çıktık. Ben sessiz sessiz yürümeyi planlıyordum ama sanırım bu Jisung'la mümkün değildi. "Bu yaşadıklarım hala rüyaymış gibi geliyor. Chan hyungdan bir şeyler seziyordum zaten ama bu kadar değil. Peki sen neden karaya gelmedin?"
Bu dediklerine küçük bir gülümseme bahşettim. "Kara bana göre değil. Doğduğum yere aidim ben. Orada yaşamıma devam edeceğim."
"Doğduğun yer ait olduğun yer değildir bence. Ben de Malezya'da doğdum ama şu an buradayım ve bence benim ait olduğum yer burası." Dedi ve omuz silkti.
Bakışlarımla yerdeki kareleri izleme başladım. "Öyle olmadığını arkadaşlarımdan anlayabiliyorum zaten. Özellikle Hyunjin bana çok iyi örnek oluyor."
"Bence Felix'in de ait olduğu yer burası. Gözlerindeki parıltılar öyle hissettiriyor."
Bakışlarımı yerden alıp ona yönelttim. Onun bakışları da bende oyalanıyordu. "Ama Atlantis'e ait olmak zorunda. O bir prens. Zaten kuralları çiğneyerek çok büyük bir hataya düştü. Umarım yakalanmaz."
Merakla "Niye karaya çıkması yasak ki?" Diye sordu.
"Felix de annesi gibi. Annesi yani kraliçe özgürlüğüne düşkün bir insandı. O zamanlar karaya çıkmak yasak değildi. Kraliçenin de karada bir sürü arkadaşı vardı. Bir gün bir arkadaşı tefeciler tarafından basılmış. Ona yardım etmeye çalışırken de kraliçe ölmüş ama bu bir rivayet. Gerçek nedeni ise Felix'in evleneceği kişinin Atlantis'ten olması gerekiyor. Buradan birine aşık olma ihtimaline karşı bu yasak uygulanıyor." Sonunda açıklamamı bitirdiğimde derin bir nefes aldım.
Kafasını sallayıp konuşmaya başladı. "Eğer gerçek nedeni buysa bence kraliçe karadan birine aşık olup kralı bırakmış ya da kral sinirlenip onu öldürmüş olmalı." Biraz düşündükten sonra "Umarım ilk seçenektir." Diye mırıldandı.
Yüzümü buruşturarak "Çok fazla dizi izliyor olmalısın." Dedim.
Gözlerini devirdi. "Çizgi film izliyorum ben. Hem benim tahminlerim hep doğru çıkıyor, bilmiyor musun? Bana kahin diyorlar."
Bıkkınlıkla "Çok fazla konuşuyorsun." Dedim.
Tek kaşını kaldırdı. "Hic rahatsız oluyormuş gibi durmuyorsun ama."
Biraz düşündükten sonra haklı olduğunu fark ettim. "Haklısın." Dediğimde yüzünde bir şaşkınlık oluştu. Yandan bir gülümseme bahşedip önüme döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mermaid °Changlix°✓
Fiksi PenggemarKafasını dinlemek için denize çıkan Changbin Denizerkeği Felix ile karşılaşır