Uykusuzluktan ağrıyan gözlerimi, bir kez daha kırptım. Tüm gece dönüp durduğum yatağımdan doğrulmaya çalıştığımda, her bir kasım ağrıdı. Tüm bedenim anbean sızladı, çabamdan vazgeçip tekrar yattım. Yutkunmaya çalıştım, boğazımda oluşan kuruluk engel oldu. Defalarca öksürdüm. Bir yudum su için birine muhtaç kaldım. Tanrıma dua ettim.
Poe uyandı, kapımı çaldı. İçeri, önce kafası sonra tüm bedeni girdi, yanıma geldi. Su diye mırıldandım, öksürükle karışan sesim Poe'nun kulaklarına ulaştı. Gözlerini büyütüp koşarak mutfağa gitti. Poe yanıma geldi. "İyi misin Gguk? Hasta gözüküyorsun." diye sordu. Küçük elini alnıma koyup kendince ateşime baktı. Küçükçe gülüp ona, "İyiyim, güzel kızım. Gece uyuyamadığım için halsizim ama geçer birazdan." diyerek sarıldım.
Halsizdim lâkin sebebini kendime bile söylemekten çekiniyor hatta utanıyordum. Yalan söylemekten nefret eden bir kulken kendime bile yalan söylemiştim. Kiliseye dönmeliydim. Evime, yurduma gidip tövbe etmeliydim.
Poe benim lafıma inanıp gülümsedi. Yataktan ağır ağır kalkıp mutfağa inmeme yardım etti. Mutfakta karın doyurucu bir şeyler hazırlayıp, masaya oturduk. Yemeği yedikçe boğazımda oluşan ağrı büyüdü, tüm ağzıma yayılıp beni dilimden aciz eyledi. Poe karşımda çabucak karnını doyurdu. Ben de titreyen elimle bir kaşık yiyip bıraktım.
Masayı toplamak için ayaklandığımda başım döndü. Sandalyeye hızlıca tekrar oturdum. Poe geldi, "Gguk korkuyorum... İyisin değil mi?" diye endişeli sesiyle sordu. "İyiyim Poe, dengemi kaybettim sadece." diyerek tekrar kalktım. Yediklerimizi topladım. Poe'nun odasına girdim, yatağının üzerinde kitap okuyordu. Yatağına uzandım, "Bana da okur musun?" diye sordum. Heyecanla kafa salladı, bozuk diliyle heceleyerek okumaya başladı.
Poe okudu, zaman geçti. Güneş en tepeye ulaştı. Midem bulanmaya başladı, kalktım odama gittim. Güneş odamın her köşesini aydınlatıyordu. Yatağıma oturdum. Üzerimdeki yorgunluğa inat kiliseye gitmek istiyordum. Tanrıma kavuşmak ve ona yalvarmak istiyordum. Lakin vücudum öyle bitkindi ki daha evden çıkmadan yere düşeceğimi biliyordum.
Kolumun acizliğine rağmen güçlükle yorganımı kaldırıp içine girdim. Üşüdüğümü hissediyordum. Güneş odamın her köşesinde olsa bile bana yetmiyordu. Üşüyordum. Çenem titriyor, ellerim uyuşuyordu. Dilime ilk gelen duayı okudum. Tanrım bana güç ver, Poe'yu korumalıyım. Ne olur hasta olmayayım. Bana bakacak kimsem yok Tanrım. Senden başka kimsem yok. Ne olur affet bu kulunu... Duamın sonunu bitiremeden, göz kapaklarıma kilolarca yük bindi. Titrer vaziyette kapandılar. Açmaya çalıştım açamadım, Poe'ya seslendim duymadı. Kimsesiz Jeongguk'tum kimse yardımıma gelmedi.
{Bir süre sonra.}
Kulaklarıma etrafımda olan gürültü doldu. Bir kız ve oğlan konuşuyordu. Hepsi artarak beynime yerleşiyordu. Gözlerimi açmak istedim. Bir kaç kez zorladım. Açtığım anda tek gördüğüm şey bir koldu. Kısa sürede gözümün önünden çekildi. Tavanıma baktım, sonra bakışlarımı usulca gezdirdim tüm odada. Poe yere oturmuş bana bakıyordu, Jimin onun yanındaydı. Gözlerimi biraz daha hareket ettirince görmek istemediğim gözlerle karşılaştım.
Taehyung, yatağıma oturmuş elindeki bezle bana bakıyordu. Gözleri parlıyor gibiydi, daha önce hiç böyle görmemiştim gözlerini. Bir anda Poe boynuma sarıldı. "Gguk! İyisin, iyisin, şükürler olsun, iyisin! Çok korktum Gguk, sana bir şey olacak diye çok korktum..." nefessiz kalacak kadar hızlı konuşuyordu. Kolumu ağır ağır kaldırıp onun sırtını sıvazladım. Konuşacak gücü henüz kendimde bulamıyordum. "Poe, hadi gel biz çıkalım abin istirahat etsin." diyen Jimin'i duydum. Poe bana tekrar sarılıp onunla çıktı. Arkalarından bakakaldım yine Taehyung ile yalnız kalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
siyah güneş
Novela JuvenilÖlümlü bedenini değil, Ruhunu bana teslim et Jeongguk, Seni kimsesiz bırakmayacağım.