(。-_-。) (。-_-。)

421 70 128
                                    

"Al kapıyı sök git ya!Sabah sabah bela mısın?"

Dün akşamdan kalma olduğumdan dolayı ağrıyan başım yetmiyormuş gibi bir de sabah sabah durmak bilmeden çalan kapıyla uyanmak şu andaki en berbat şey sanırım.Bütün gün uyumayı planlıyordum oysaki.
Sıcacık yatağımdan kalkıp kapıya doğru yürüdüm.
Birbirine karışmış saçlarım,dağınık üstümle kapıyı açtığımda karşımda Donghyuck'u göreceğimi bilseydim yemin ederim ki ağrılarıma rağmen kendime bi çeki düzen verirdim.

"Bir an hiç açmayacaksın sandım.Cidden ayılığın bütün ruhunu sardı ve kış uykusuna yattın sandım."

Sabah sabah kapımda ne işi vardı bilmiyordum ama iyi ki gelmişti de sabahıma tam olarak güneş gibi doğmuştu.Onu görür görmez gitmişti bütün ağrılarım.Daha neden burada olduğunu soramadan,onu içeriye davet etmememe rağmen beni kenara itip salona doğru adımladı.Televizyonun karşısındaki uzun koltuğa oturdu ve salonu incelemeye başladı.
Pekala role başlama zamanı.

"Bu küstahsızlığının nedenini sorabilir miyim acaba?"

Salonu incelemeyi bırakmış olacak ki bakışlarını bana doğrulttu.O kadar çok merak ediyorum ki sabahın bu saatinde onu evime getirmiş olan şeyi.Ama iyi ki de buradaydı;her zaman da burada,tam yanımda olmalıydı.Belki de bir gün engelsiz bir şekilde olurdu...

"Sabah sabah gerilmene gerek yok.Seni kahvaltıya götürmeye geldim."

Hala sarhoş olma ihtimalim olabilir mi?Donghyuck beni kahvaltıya götürmek istiyor?İnanılmaz.
Ne tepki vereceğim ben şimdi?Çığlık atmak istiyorum.Şu anda üstüne atlamak istiyorum onun ve sıkısıkı sarılmak.Şapşal çocuk bu pat diye söylenir mi?

"Komiksin.Peki benim bunu kabul edeceğimi sana düşündüren şey ne?"

Kurnazca bir tebessüm belirdi yüzünde.Belli ki bir planı vardı ve her şeyi önceden kurup gelmişti buraya.Çok merak ediyordum bu "kahvaltı" işini ve aklındakileri.Ama belli ki belli etmemeye çalışarak sürdürecekti bunları;en azından o öyle sanıyordu.

"Düşünmüyorum ediceksin zaten.Aslında daha çok etmek zorundasın.Sonuçta artık yalandan da olsa iyi anlaşıyoruz ve sen benimle kahvaltıya gelmezsen bunu bizimkilere anlatmak durumunda kalırım."

Sonlara doğru sahte üzgün bir surat yaptığında büzülen dudakları beni öpmelisin diye bağırıyordu.Kendimi çok zor tutuyorum.Şu anda onu öpsem ve akşamdan kalmaydım desem ne olurdu ki?İşini iyi biliyordu.Eline bir koz vermiştim ve bunu kullanmaktan çekinmiyordu.Şu anda ne kadar çekici olduğundan haberi var mıydı acaba?

Sinirle sahte bir gülücük sundum ona.Yavaş adımlarla yanına doğru yürüdüm ve tam karşısında durdum.Ona biraz daha yaklaşarak gözlerimizin buluşmasını sağladım.Şu anda o kadar zor bir durumdayım ki,gerçekten kendimi neyin içine attığımın farkında değilim.

"Sen beni tehdit ettiğini mi sanıyorsun?"

Bana şaşkınca bakmaya başladığında onu korkuttuğumu düşünmüştüm ki düşüncelerimi haksız çıkararak o da benim gibi bana doğru yaklaşmaya başladı.Yüzlerimizin arasında çok az bir mesafe kala durdu ve ben onun nefesini yüzümün her yerinde hissedebiliyordum.Şu anda kendime onu öpmemem için içimden 100 tane neden saymaya çalışıyorum ama hepsi çok anlamsız.

"Hayır tabii ki de seni tehdit falan etmiyorum.Sadece yakınlaşmaya,kendime çekmeye çalışıyorum."

Akşamdan kalma olanın tek ben olduğuma emin miyiz?Çünkü şu anda bu dediklerini sağlam bir kafayla söylemesi asla doğru değil.Onu karşıma alıp her şeyi konuşmak için şu anda hiçbir engel yok ama olur da söylersem o zaman bir sürü engelin çıkacağını biliyorum.

"Sen kafayı yemişsin.Ne bu yakınlaşma çabaları?İstemediğimi belirttiğimi sanıyordum Donghyuck."

Geri çekilip ayağa kalktı.Masamın üstündeki telefonumu ve cüzdanımı alıp kapıya doğru yürümeye başladı.Onu şaşkınca izlerken bana döndü ve samimi bir şekilde gülümsedi.

"En sevdiğin yere götüreceğim seni kahvaltı için.Renjun'dan öğrendim ve asla hayır diyemeyeceğini biliyorum.10 dakikaya kadar hazırlan zaten telefonunla cüzdanın ben de,dış kapıda bekliyorum seni.Ve merak etme hesabı ben ödeyeceğim"

Göz kırpıp çıktı evimden.Deli edecek beni bu çocuk gerçekten kelimenin tam anlamıyla deli edecek.Kendime gelmek ve sakin olmak için mutfağa gidip bir su içip odama gittim.Aynaya baktım bir süre.Şimdi bu bir randevu sayılır mıydı?Sayılmazdı sanırım çünkü arkadaşça teklif etti;her ne kadar ben öyle olmasını istemesem de...

Üstüme siyah bir tişört ve gömlek giyip altıma da siyah kotumu geçirdim.Onu daha fazla bekletmeden kapıyı da kilitleyip çıktım evden.Dış kapının önünde durmuş telefonla konuşuyordu.Dinlemekten zarar gelmezdi.

"Hayır şu anda evde değilim Hyung.Şey kızar mısın bilmiyorum ama aslında şu an Mark'ın binasının önünde oturmuş onu bekliyorum çünkü onu kahvaltıya götüreceğim."

Johnny Hyung'la konuşuyor olmalı.Beni kahvaltıya götürecek olmasını saklamaması mutlu etti ama neden kızacağını düşünmüştü ki?Johnny Hyung beraber olmamızı isteyen biriydi zaten.

"Hayır merak etme Hyung ben iyiyim ve konuştuğumuz her şeyi de hatırlıyorum.Hiçbir sorun yok tamam mı sadece bir kahvaltı.Yemek yiyip konuşacağız öylesine.Tamam söz veriyorum sorular sormayacağım ve şeyden de bahsetmeyeceğim zaten sırası değil farkındayım."

Şey diye adlandırdığı kişi ve herhangi bir varlık onunla mı ilgili yoksa benimle mi?Ne kadar ucu açık bir şekilde konuşuyorlar.İkisi de bu konulardan nefret ediyor gibiler ama hepte bunun hakkında konuşuyorlar.Umarım benim geçmişimi fazla kurcalamıyorsundur Donghyuck;bu ikimiz için de asla iyi bir şey olmazdı.Hatta daha bu Mark'ı tanımadan O Mark'la karşılaşman ne bizim için ne de diğerleri için iyi olurdu.

"Artık kapatayım ben Hyung,gelir birazdan duymasın şimdi bunları.Tamam Hyung söz verdim ya ne kadar büyüttün.Merak etme her şey iyi olacak.Tamam tamam Hendery ve Jeno yok,çok kurcalamak yok.Öpüyorum ben de seni teşekkürler."

Daha demin Hendery ve Jeno dediğini duymamış olmak için yemin ederim ki her şeyimi verebilirdim.
Jeno'yu bildiğini az çok biliyordum çünkü Renjun biraz bahsettiğini söylemişti ama Hendery? Onun adını ağzına kolayca alamadığını sanıyordum.
Yoksa hala içinde bir yerlerde duruyor muydu ona karşı olan sevgisi?Bu beni her şeyden daha çok yaralardı.Eminim ki Hendery bunu bilse saklandığı delikten çıkar ve zaten kavuşamadığım Donghyuck'u alır götürürdü;gerçi Donghyuck itiraz eder miydi bilmiyorum ama yapması gerekinim bu olduğunu herkes biliyordu.

Telefonu kapatır kapatmaz arkasını dönünce göz göze geldik.Şimdi her şeyi duymamış gibi yapmalı ve yürümeli miydim yoksa duyduğumu belli ederek sinirli bir şekilde çıkışmalı mıydım?Aslında en iyi şey içimde birikmiş hislerle ağlayarak Donghyuck'a her şeyi anlatmaktı ama onun bunları kaldıramayacağını daha o pislik herif hala onunlayken bir de bu darbeyi kaldıramamasını izleyemezdim.Onun iyi olması için her şeyi düşünmeli ve ona göre hareket etmeliydim.
Ve en iyisi hiçbir şeyi duymamış gibi yapmaktı.

—————————
aylar sonra buradayım...
bu bölüm biraz batırmış olabilirim ama
söz veriyorum ki diğer bölüm daha güzel olacak
🥺🤍😭

•𝑑𝑖𝑠𝑐𝑜𝑟𝑑• Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin